Amida, Eğer Sana Gelemezsem

Stok Kodu:
9789750734625
Boyut:
125-195
Sayfa Sayısı:
324
Baskı:
3
Basım Tarihi:
2017-05
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
15.45
12.36
9789750734625
423399
Amida, Eğer Sana Gelemezsem
Amida, Eğer Sana Gelemezsem
12.36
Arat insani olana itiraz etmiyor, ama sorun insani olanda düğümlenmiyor mu? Sorun, çocuğu çocuk, kocayı koca, tehlikeyi tehlike, aklı akıl, utançı utanç, vicdanı vicdan olmaktan çıkaran dürtünün ta kendisinde. Diyarbakır Amida gibi bir kadını çıkarıyor, Arat da gelip kadının kalbini çalıyor... Tuhaf bir durum, diye düşünüyor, şu anda Cenevre'de Leman Gölü'nün çevresindeki parklardan birinde ya da Prag'da, Karel Köprüsü'nde olmalıydım. Neresi olursa olsun, ama Diyarbakır'da ve Amida'yla değil. Deli cesaretine sahip olacak kadar genç değil, cahil cesareti içinse artık çok geç.

Usta öykücümüz Özcan Karabulut'tan bu kez bir roman. Karabulut, siyasal yaşamını, muhalif kimliğini öykülerine yansıtarak kendine bir politik edebiyat alanı açmıştı. Amida, Eğer Sana Gelemezsem, bu çizgiyi sürdüren bir roman. Romanın kahramanı Arat, çocuk işçilerle ilgili bir çalışma için Diyarbakır'a gider. Orada tanıştığı ve etkilendiği bir kadına bir zamanlar kente hükümdarlık etmiş Amida'nın adıyla seslenir... Yasak aşk, kimlik ve aidiyet sorunu, kent yaşamının gizemi, siyasal çatışmalar arasında Arat'ı zor günler beklemektedir. Bugün Türkiye'de çatışan her kesime seslenen ve hiçbirini memnun etmeyeceği daha ilk satırlarında ortaya çıkan can yakıcı bir roman bu; tartışma yaratacak bir yapıt. Kitaptan Kısa Bir Alıntı

"Başka şeyler yaparak da zincirlerimi kırdım. Neyse, adımı borçlu olduğum Amida'yı anlatır mısın bana?"

"Bir zamanlar bu kenti bir kadın hükümdar yönetiyormuş. Kadın hükümdar Yunus Peygamberle tanışmış, Müslüman olmuş..."

Efsaneyi dinlerken yüzü ışıldıyor kadının, gözlerini kapayıp açıyor, Dicle'ye, Hevsel Bahçeleri'ne bakıyor uzun uzun. Arzu dalgası dipten yüzeye vuruyor yine. Dilşa'ya dokunmak istiyor, bu arzusunu güçlükle bastırıp anlatmaya devam ediyor:

"Kalenin tamamlandığını gören Yunus Peygamber, kal'anız mamur olsun, gönlünüz sürur olsun, der Amida'ya. O günden sonra kentin adı "Kadın Kenti" anlamına gelen Diyar-ı Bikr olur."

Bir sigara yakıyor, "Efsanenin beni büyüleyen yanlarından biri de Diyarbakır'ın kadın kenti olması," diyor. "Karşıma sen çıkınca buna inandım. Bu kentin adını Amida olarak anmak istiyorum. Senin adınla."

"Amida adını sevdim. Bana 'Amida' diye seslenebilirsin." Bir adım atıp Arat'a yaklaşıyor, "Biliyor musun," diye devam ediyor, "sanki buraya çocuk işçiler için değil de, benim için geldiğine inanmaya başlıyorum. Sen farklısın. Bende farklı duygular uyandırıyorsun. Kendimi sana anlatmak, sırlarımı seninle paylaşmak istiyorum."

Amida'sına kavuşmuş Arat; hayalini kurduğu Amida'yla surlarda yürüyüp bu konuşmayı yapıyor olmalarına inanamıyor. Diyarbakır'ın surlarına yeni bir sır eklendiğini ve başka sırların da sırasını beklediğini geçiriyor kafasından. Sır ve Sur. Yazabilirse romanı için iyi bir ad olabilir, ama karar vermek için henüz erken.

"Ne düşünüyorum, biliyor musun?" diyor, Amida'ya dokunma arzusunun sesine yansıdığını hissediyor. "Farklı dünyaların insanlarını buluşturmada aşkın üstüne yok galiba. Yeter ki karşılaş, rastlantı seni en olmayacak kişiye götürebiliyor." Gülümseyerek Amida'ya bakıyor, eğer aşk böyle bir şeyse gerçekten, Dilşa'yı pekâlâ devletin adamına da götürebilirdi, diye düşünüyor. Bu düşüncesini Amida'ya söylemek istiyor. Pek çoğu gibi bu da düşünce olarak kalıyor, sözcükler ağzından çıkmıyor.
Arat insani olana itiraz etmiyor, ama sorun insani olanda düğümlenmiyor mu? Sorun, çocuğu çocuk, kocayı koca, tehlikeyi tehlike, aklı akıl, utançı utanç, vicdanı vicdan olmaktan çıkaran dürtünün ta kendisinde. Diyarbakır Amida gibi bir kadını çıkarıyor, Arat da gelip kadının kalbini çalıyor... Tuhaf bir durum, diye düşünüyor, şu anda Cenevre'de Leman Gölü'nün çevresindeki parklardan birinde ya da Prag'da, Karel Köprüsü'nde olmalıydım. Neresi olursa olsun, ama Diyarbakır'da ve Amida'yla değil. Deli cesaretine sahip olacak kadar genç değil, cahil cesareti içinse artık çok geç.

Usta öykücümüz Özcan Karabulut'tan bu kez bir roman. Karabulut, siyasal yaşamını, muhalif kimliğini öykülerine yansıtarak kendine bir politik edebiyat alanı açmıştı. Amida, Eğer Sana Gelemezsem, bu çizgiyi sürdüren bir roman. Romanın kahramanı Arat, çocuk işçilerle ilgili bir çalışma için Diyarbakır'a gider. Orada tanıştığı ve etkilendiği bir kadına bir zamanlar kente hükümdarlık etmiş Amida'nın adıyla seslenir... Yasak aşk, kimlik ve aidiyet sorunu, kent yaşamının gizemi, siyasal çatışmalar arasında Arat'ı zor günler beklemektedir. Bugün Türkiye'de çatışan her kesime seslenen ve hiçbirini memnun etmeyeceği daha ilk satırlarında ortaya çıkan can yakıcı bir roman bu; tartışma yaratacak bir yapıt. Kitaptan Kısa Bir Alıntı

"Başka şeyler yaparak da zincirlerimi kırdım. Neyse, adımı borçlu olduğum Amida'yı anlatır mısın bana?"

"Bir zamanlar bu kenti bir kadın hükümdar yönetiyormuş. Kadın hükümdar Yunus Peygamberle tanışmış, Müslüman olmuş..."

Efsaneyi dinlerken yüzü ışıldıyor kadının, gözlerini kapayıp açıyor, Dicle'ye, Hevsel Bahçeleri'ne bakıyor uzun uzun. Arzu dalgası dipten yüzeye vuruyor yine. Dilşa'ya dokunmak istiyor, bu arzusunu güçlükle bastırıp anlatmaya devam ediyor:

"Kalenin tamamlandığını gören Yunus Peygamber, kal'anız mamur olsun, gönlünüz sürur olsun, der Amida'ya. O günden sonra kentin adı "Kadın Kenti" anlamına gelen Diyar-ı Bikr olur."

Bir sigara yakıyor, "Efsanenin beni büyüleyen yanlarından biri de Diyarbakır'ın kadın kenti olması," diyor. "Karşıma sen çıkınca buna inandım. Bu kentin adını Amida olarak anmak istiyorum. Senin adınla."

"Amida adını sevdim. Bana 'Amida' diye seslenebilirsin." Bir adım atıp Arat'a yaklaşıyor, "Biliyor musun," diye devam ediyor, "sanki buraya çocuk işçiler için değil de, benim için geldiğine inanmaya başlıyorum. Sen farklısın. Bende farklı duygular uyandırıyorsun. Kendimi sana anlatmak, sırlarımı seninle paylaşmak istiyorum."

Amida'sına kavuşmuş Arat; hayalini kurduğu Amida'yla surlarda yürüyüp bu konuşmayı yapıyor olmalarına inanamıyor. Diyarbakır'ın surlarına yeni bir sır eklendiğini ve başka sırların da sırasını beklediğini geçiriyor kafasından. Sır ve Sur. Yazabilirse romanı için iyi bir ad olabilir, ama karar vermek için henüz erken.

"Ne düşünüyorum, biliyor musun?" diyor, Amida'ya dokunma arzusunun sesine yansıdığını hissediyor. "Farklı dünyaların insanlarını buluşturmada aşkın üstüne yok galiba. Yeter ki karşılaş, rastlantı seni en olmayacak kişiye götürebiliyor." Gülümseyerek Amida'ya bakıyor, eğer aşk böyle bir şeyse gerçekten, Dilşa'yı pekâlâ devletin adamına da götürebilirdi, diye düşünüyor. Bu düşüncesini Amida'ya söylemek istiyor. Pek çoğu gibi bu da düşünce olarak kalıyor, sözcükler ağzından çıkmıyor.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat