Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu Marksist Üretim Tarzı Kavramı

Stok Kodu:
9789750805998
Boyut:
135-195
Sayfa Sayısı:
219
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2000
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%20 indirimli
2.08
1.67
9789750805998
12472
Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu
Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu Marksist Üretim Tarzı Kavramı
1.665
1967 yılında yayımlanan Asya Tipi Üretim Tarzı ve Az-Gelişmiş Ülkeler (A.T.Ü.T) kitabının ardından 1967de Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adıyla yayımlanan ve 1970li yıllar boyunca çokboyutlu tartışmalara neden olan eser; 1981 yılında üçüncü baskısını yapmıştı. 80li yıllara dek adından sıkça söz ettiren eser Osmanlı Toplumuyla ilgili referans kaynağı olarak görülmeyi sürdürdüğü için yeniden gözden geçirilmiş ama özüne dokunulmamış haliyle yeni kuşaklara bir kez daha ulaştırılıyor. Divitçioğlunun Marksist Üretim Tarzı Kavramı adlı çalışmasıyla birarada yayımladığımız elinizdeki kitapta yazar; Marxın ortaya attığı tezle ilintisi tartışmalı Şark Despotizmi, hidrolik toplumlar benzeri siyasal boyutlu kavramsallaştırmalardan uzak duruyor. A.T.Ü.T kavramıyla, azgelişmiş ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarını açıklarken doğrudan Osmanlı/Türk toplumuna atıfta bulunmayan Divitçioğlunun, kerim devlet, kapıkulu sınıfı gibi kavram-laştırmalarla modelini, bu toplumları da açıklayacak bir anahtar olarak gördüğünü söyleyebiliriz. M. Şükrü Hanioğlunun sunuşuyla... Tadımlık Dördüncü Baskıya Önsöz Bilim adamının tuhaf bir çelişkisidir bu. Marx, Engels ile birlikte Komünist Manifestoyu yazarken (1848:1966) orada üretim tarzlarının devinme analizleriyle toplumların tek-doğrusal bir yolak üzerinde (kölelik â feodalite FÜT â kapitalizm) evrildiklerini açıklayan tarihin maddeci yorumuna, on yıl sonra yazacağı Grundrissenin Formen bölümünde (1857-1858: 1967) zikredilen Asya (AÜT), Germen ve Slav gibi üretim tarzlarıyla nasıl bir sekte vuracağını öngörememiştir. Nitekim, bu tarzların ortaya çıkmasıyla birlikte onlardan herhangi birinin evrim aşamalarının hangisine sığdırılacağı sorusu ortaya çıkacak, eğer aşamalarda yer bulunamıyorsa o üretim tarzı, AÜT diyelim, yeni bir evrim yolağına yerleşecektir. Bu durumda, toplumların maddeci devinimi çok-doğrusal yolaklarda gerçekleşecek, belki de bu yolaklar birbirleriyle asla kesişmeyeceklerdir (böylece de toplumların evrim kanunu hükmünü yitirecektir). İşte, Marksist büyük teori içinde Marxın bile isteye yarattığı büyükçe çelişkiler. Büyükçe diyorum, çünkü eğer bazıları AÜT özdeştir FÜT diye ısrar ederse, çelişkinin büyüğü, küçüğü tartışmadan silinir. Doğrudur, bu çelişkiye rağmen marxist maddeci tarih anlayışı Engels (1891:1966) ve Morganın (1877 : 1959) antropolojik-tarihi çalışmaları eşliğinde uzun süre Marksist Batı aydınları tarafından hiç sorgulanmadan doğru olarak kabul edilmiştir. Ta ki, 60lı yılların başlarında patlak veren AÜT tartışmalarına kadar: O günlerde yanıt verilmesi beklenen soru şu idi. Asya ülkeleri tarihlerinde (Çin, Japonya, Hindistan, Bizans, Osmanlı vs.) Avrupada olduğu gibi FÜT dönemini yaşamışlar mıydı, yoksa bu sistemi hiç tanımadan, doğrudan doğruya AÜTe mi geçmişlerdi' Ya da, şöyle sorulabilir: Avrupa ülkeleri FÜTü yaşamış, Asya ülkeleri ise onun yerine, farklı yüzyıllarda AÜTü mü yaşamışlardır' İmdi, Marxın AÜT hakkında kurduğu genel modeli bu eski kitapta (36 yıllık) bulacaksınız. Model elemanlarının ne dereceye kadar Osmanlı toplum yapısını (XIV- XV. Yüzyıllar) yansıttığı, tatmin ettiği tarafımdan kotarılmıştır. Mamafih, hem Marxın AÜT modeli, hem de benim yorumum olan Osmanlı modeli, itiraf edeyim, ikisi de hamdır. Bu arada, kendi hamlığımı gidermek üzere birkaç kez modelime geri döndüm (1980, 1999a, 1999b). Her seferinde, AÜT karşıtlarının yokuşa sürüşlerinden sakınmak için modellerin katı özlerine dokunmadan Koruyucu kuşaklarını iyileştirmeye çalıştım (terimler Lakatosa aittir). Kanımca, FÜT ve AÜT modellerinin mukayesesini yapmak ve aralarındaki benzemezlik sınırını kesinlikle çizmek için şu sosyal kurumları mutlaka modellerin koruyucu kuşaklarına katmak gerekir. Bu kurumlar ikilidir: 1) FÜT üç sınıf [(kral + din adamları) + askerler + köylüler] tabanı üzerine otururken, AÜTde [(Sultan + din adamları + askerler) + halk (kara budun)] ikili bir sınıf yapısı vardır; 2) Devlet (merkezi) ve taşra yönetimlerinde FÜTde sınıf-temsilli-seçilmişler meclisi varken, AÜTde Sultan-temsilli-atanmışlar-meclisi bulunur (Divitçioğlu 1996 b). Bence, her iki üretim tarzını birbirinden ayırmak için bu iki ölçüt yeter de artar bile. Hemen işaret edeyim ki, Marksist jargona göre AÜTü FÜTden ayıran sınıflar via emek ölçütü, tarihî maddeciliğin öngördüğü bir üretim tarzını varolan üretim güçleri belirler savıyla uyuşursa da, ikinci ölçüt, yani, devletin şekli üretim tarzı kavramı içinde olmadığından, sosyal kuruluş alanına (üst yapı) girer ve bundan dolayı da Marksist teoriye aykırı olduğu ileri sürülebilir. Oysa olgun-Marxa göre hiç de böyle değildir. Bir toplumsal yapı, bir yandan üretim güçleri artı üretim ilişkileri gibi üretim tarzının kurucu elemanları tarafından belirlenirken; öte yandan, din, hukuk (töre), siyaset, devlet, etik, ordu ve ideoloji gibi sosyal yapı öğelerinden oluşur. Bir Matruşka düşününüz. Bu Rus bebeğinin içinde birbiriyle iç içe geçmiş, gittikçe küçülen bebekler vardır. Dışardaki bebeği başından tutup kaldırınız ikinci bebek ortaya çıkar, onu da kaldırırsanız hop, üçüncü bebek, ilah! En üstteki bebeğe sosyal kuruluş diyelim, onun altındaki üretim tarzı olsun, onun altındaki üretim ilişkileri ve en sondaki de üretim güçleridir. Dikkat edelim, folklorik mi yoksa hediyelik mi olduğunu bilmediğiniz yeni bir bebek (modeli) kuruyoruz. İster bebeklerin renkleri, ister boyutları, isterse kıyafetleri değişsin Matruşkanın yapısı değişmez. Bu bakımdan, sanırım bebeklerle simgelenen, Marxın üretim tarzı ve sosyal kuruluş analizleri, sosyal bilimlerde uygulanan ilk yapısal yaklaşımdır. Ayrıca, bu Rus bebeği bize başka birşey daha telkin eder. İktisat bilimi ne devlet politikalarından, ne etik yargılardan, ne de sosyal psikolojiden yalıtılabilir. Bu son paragrafta söylediklerim beni yıllarca önce (1970) yazdığım bir kitaba götürdü. Adı Marxist Üretim Tarzı Kavramı idi. Tipo ile basılmıştı ve bütün sayfa ve bölümleri birbirine karışmıştı. Onu o vakitten beri ilk kez bu baskı vesilesiyle gördüm ve ilgilendim. YKY editörlerinden Korkut Tankuterin himmetleriyle kitap bayağı eli yüzü düzgün bir hale geldi. Kendisine teşekkürler
1967 yılında yayımlanan Asya Tipi Üretim Tarzı ve Az-Gelişmiş Ülkeler (A.T.Ü.T) kitabının ardından 1967de Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adıyla yayımlanan ve 1970li yıllar boyunca çokboyutlu tartışmalara neden olan eser; 1981 yılında üçüncü baskısını yapmıştı. 80li yıllara dek adından sıkça söz ettiren eser Osmanlı Toplumuyla ilgili referans kaynağı olarak görülmeyi sürdürdüğü için yeniden gözden geçirilmiş ama özüne dokunulmamış haliyle yeni kuşaklara bir kez daha ulaştırılıyor. Divitçioğlunun Marksist Üretim Tarzı Kavramı adlı çalışmasıyla birarada yayımladığımız elinizdeki kitapta yazar; Marxın ortaya attığı tezle ilintisi tartışmalı Şark Despotizmi, hidrolik toplumlar benzeri siyasal boyutlu kavramsallaştırmalardan uzak duruyor. A.T.Ü.T kavramıyla, azgelişmiş ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarını açıklarken doğrudan Osmanlı/Türk toplumuna atıfta bulunmayan Divitçioğlunun, kerim devlet, kapıkulu sınıfı gibi kavram-laştırmalarla modelini, bu toplumları da açıklayacak bir anahtar olarak gördüğünü söyleyebiliriz. M. Şükrü Hanioğlunun sunuşuyla... Tadımlık Dördüncü Baskıya Önsöz Bilim adamının tuhaf bir çelişkisidir bu. Marx, Engels ile birlikte Komünist Manifestoyu yazarken (1848:1966) orada üretim tarzlarının devinme analizleriyle toplumların tek-doğrusal bir yolak üzerinde (kölelik â feodalite FÜT â kapitalizm) evrildiklerini açıklayan tarihin maddeci yorumuna, on yıl sonra yazacağı Grundrissenin Formen bölümünde (1857-1858: 1967) zikredilen Asya (AÜT), Germen ve Slav gibi üretim tarzlarıyla nasıl bir sekte vuracağını öngörememiştir. Nitekim, bu tarzların ortaya çıkmasıyla birlikte onlardan herhangi birinin evrim aşamalarının hangisine sığdırılacağı sorusu ortaya çıkacak, eğer aşamalarda yer bulunamıyorsa o üretim tarzı, AÜT diyelim, yeni bir evrim yolağına yerleşecektir. Bu durumda, toplumların maddeci devinimi çok-doğrusal yolaklarda gerçekleşecek, belki de bu yolaklar birbirleriyle asla kesişmeyeceklerdir (böylece de toplumların evrim kanunu hükmünü yitirecektir). İşte, Marksist büyük teori içinde Marxın bile isteye yarattığı büyükçe çelişkiler. Büyükçe diyorum, çünkü eğer bazıları AÜT özdeştir FÜT diye ısrar ederse, çelişkinin büyüğü, küçüğü tartışmadan silinir. Doğrudur, bu çelişkiye rağmen marxist maddeci tarih anlayışı Engels (1891:1966) ve Morganın (1877 : 1959) antropolojik-tarihi çalışmaları eşliğinde uzun süre Marksist Batı aydınları tarafından hiç sorgulanmadan doğru olarak kabul edilmiştir. Ta ki, 60lı yılların başlarında patlak veren AÜT tartışmalarına kadar: O günlerde yanıt verilmesi beklenen soru şu idi. Asya ülkeleri tarihlerinde (Çin, Japonya, Hindistan, Bizans, Osmanlı vs.) Avrupada olduğu gibi FÜT dönemini yaşamışlar mıydı, yoksa bu sistemi hiç tanımadan, doğrudan doğruya AÜTe mi geçmişlerdi' Ya da, şöyle sorulabilir: Avrupa ülkeleri FÜTü yaşamış, Asya ülkeleri ise onun yerine, farklı yüzyıllarda AÜTü mü yaşamışlardır' İmdi, Marxın AÜT hakkında kurduğu genel modeli bu eski kitapta (36 yıllık) bulacaksınız. Model elemanlarının ne dereceye kadar Osmanlı toplum yapısını (XIV- XV. Yüzyıllar) yansıttığı, tatmin ettiği tarafımdan kotarılmıştır. Mamafih, hem Marxın AÜT modeli, hem de benim yorumum olan Osmanlı modeli, itiraf edeyim, ikisi de hamdır. Bu arada, kendi hamlığımı gidermek üzere birkaç kez modelime geri döndüm (1980, 1999a, 1999b). Her seferinde, AÜT karşıtlarının yokuşa sürüşlerinden sakınmak için modellerin katı özlerine dokunmadan Koruyucu kuşaklarını iyileştirmeye çalıştım (terimler Lakatosa aittir). Kanımca, FÜT ve AÜT modellerinin mukayesesini yapmak ve aralarındaki benzemezlik sınırını kesinlikle çizmek için şu sosyal kurumları mutlaka modellerin koruyucu kuşaklarına katmak gerekir. Bu kurumlar ikilidir: 1) FÜT üç sınıf [(kral + din adamları) + askerler + köylüler] tabanı üzerine otururken, AÜTde [(Sultan + din adamları + askerler) + halk (kara budun)] ikili bir sınıf yapısı vardır; 2) Devlet (merkezi) ve taşra yönetimlerinde FÜTde sınıf-temsilli-seçilmişler meclisi varken, AÜTde Sultan-temsilli-atanmışlar-meclisi bulunur (Divitçioğlu 1996 b). Bence, her iki üretim tarzını birbirinden ayırmak için bu iki ölçüt yeter de artar bile. Hemen işaret edeyim ki, Marksist jargona göre AÜTü FÜTden ayıran sınıflar via emek ölçütü, tarihî maddeciliğin öngördüğü bir üretim tarzını varolan üretim güçleri belirler savıyla uyuşursa da, ikinci ölçüt, yani, devletin şekli üretim tarzı kavramı içinde olmadığından, sosyal kuruluş alanına (üst yapı) girer ve bundan dolayı da Marksist teoriye aykırı olduğu ileri sürülebilir. Oysa olgun-Marxa göre hiç de böyle değildir. Bir toplumsal yapı, bir yandan üretim güçleri artı üretim ilişkileri gibi üretim tarzının kurucu elemanları tarafından belirlenirken; öte yandan, din, hukuk (töre), siyaset, devlet, etik, ordu ve ideoloji gibi sosyal yapı öğelerinden oluşur. Bir Matruşka düşününüz. Bu Rus bebeğinin içinde birbiriyle iç içe geçmiş, gittikçe küçülen bebekler vardır. Dışardaki bebeği başından tutup kaldırınız ikinci bebek ortaya çıkar, onu da kaldırırsanız hop, üçüncü bebek, ilah! En üstteki bebeğe sosyal kuruluş diyelim, onun altındaki üretim tarzı olsun, onun altındaki üretim ilişkileri ve en sondaki de üretim güçleridir. Dikkat edelim, folklorik mi yoksa hediyelik mi olduğunu bilmediğiniz yeni bir bebek (modeli) kuruyoruz. İster bebeklerin renkleri, ister boyutları, isterse kıyafetleri değişsin Matruşkanın yapısı değişmez. Bu bakımdan, sanırım bebeklerle simgelenen, Marxın üretim tarzı ve sosyal kuruluş analizleri, sosyal bilimlerde uygulanan ilk yapısal yaklaşımdır. Ayrıca, bu Rus bebeği bize başka birşey daha telkin eder. İktisat bilimi ne devlet politikalarından, ne etik yargılardan, ne de sosyal psikolojiden yalıtılabilir. Bu son paragrafta söylediklerim beni yıllarca önce (1970) yazdığım bir kitaba götürdü. Adı Marxist Üretim Tarzı Kavramı idi. Tipo ile basılmıştı ve bütün sayfa ve bölümleri birbirine karışmıştı. Onu o vakitten beri ilk kez bu baskı vesilesiyle gördüm ve ilgilendim. YKY editörlerinden Korkut Tankuterin himmetleriyle kitap bayağı eli yüzü düzgün bir hale geldi. Kendisine teşekkürler
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat