Atatürk Aydınlığını Karanlıkçı Dişler Kesmez

Stok Kodu:
9789753350419
Boyut:
130-190
Sayfa Sayısı:
66
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2004
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
4.00
3.20
9789753350419
35351
Atatürk Aydınlığını Karanlıkçı Dişler Kesmez
Atatürk Aydınlığını Karanlıkçı Dişler Kesmez
3.20
Çağdaş şiirimizin önemli adlarından biri olan Ali Yüce, 76 yaşında bir ulu çınar. Ama şiirinden akan bala bakarsak, çoğumuzdan da daha genç. Ali Yüce 1928 yılında Hatay'ın Yayladağ ilçesi Hisarcık köyünde doğmuş. Kendi yaşam öyküsünü anlatırken, Doğar doğmaz başladı kavgam diyor. On sekiz yaşıma dek köyde çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu, kötü söz yedim, sille yedim. Bir kilo unluk için sabahtan akşama dek sırtımda taş çektim. Kök sürdüm kör kazma ile. Bir hasır parçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte dünyayı karış karış dolaştım. Hatay Fransızlardan kurtarıl­dığı zaman, Atatürk'ü öğrendim. Türk olduğumu öğren­dim.Yeni abc ile köyümde açılan 'Gece Mektebi'nde tanıştım. Okuma yazmayı öğrendim. Şapka giyme kam­panyasında şapka alacak yirmi beş kuruşum olmadığı için çerçi kağıdından şapka yapıp giydim. Hocadan doyasıya falaka yedim. Öte dünyadan kaçıp bu dünyaya ayak bas­tım. Hem davar güttüm hem ilkokulu dışardan bitirdim. Düziçi Köy Enstitüsü'ne kaçarak gittim. Köyden kaçarak Düziçi Köy Enstitüsü'ne girişinin dünyaya gerçek gözlerini açışı olduğunu söylüyor Ali Yüce: Yıl 1946 Düziçi Köy Enstitüsünde Bu dünyaya ayak bastım ben Ekmeğime ışık sürdü Tonguç Eşitlik özgürlük sürdü beynime Bin yıllık uykudan uyandım Bir gramcık bilgi için Tırmanmadık yokuş koymadım ben Saç döktüm ömür tükettim Öğrenmeye doymadım ben Ali Yüce, Anadolu köy yoksullarının karşılaştığı sömürü ve zulmü kendi öz deneyimi ile öğrenmiş. Bir daha da ne unutmuş, ne de affetmiştir. O, özgün şiirselliği ile bunu şöyle dile getiriyor: Oğlak çobanı iken henüz ot yemeyi bile beceremeyen bir oğlak, ağanın ekinine girmişti. Hemen koşup çıkar­mıştım. Ama kaşla göz arasında ağa at üstünde yetişip beni kırbaçlamıştı. Yetmiş yaşıma geldim; çektiğim bütün çile­leri, sıkıntıları, acıları, unuttum ama o derebeyi kalıntısının kırbacını unutmadım. Kırbacın kabarttığı boynum hep ağrıyor. Ölünceye dek de ağrıyacak. Ali Yüce, 1951 yılında Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra, Hatay ve çevre köylerinde on yıl boyunca ilkokul öğretmenliği yaparken boş zamanlarında İngilizce çalıştı. 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü'nün İngilizce Bölümü'nü yeterlik sınavlarını dışardan vererek bitirdi. Daha sonraki yıllar boyunca çeşitli liselerde İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra, 1977 yılında emekli oldu. İlk şiiri 1956'da Yücel dergisinde yayımlandı. Daha sonraki şiirleri Yeditepe, Türk Dili, Soyut, Sanat Rehberi dergilerinde çıktı. 1975 yılından bugüne dek yirmi kitabı yayınlandı. Bunların arasında denemeler, iki roman ve şiir kitapları var. Bir çok yapıtı ve şiiri yurt içinde ve yurt dışında ödüller kazandı. Kendisine Edebiyatçılar Derneğinin onur ödülü verildi. Damar dergisinde çıkan bir yazısında Adnan Binyazar haklı olarak, Ali Yüce'nin bir başka yazarı tanıtırken kullandığı şu sözlerin en çok kendisine yakışacağını belirtiyor: (Ali Yüce'nin) şiirinin eksenini toplumcu gerçekçilik oluşturur. (Ali Yüce), sanat yaşamı boyunca Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini, umut ve özlemlerini, sömürülüşünü, ezilmişliğini, özgürlük ve mutluluğa susamışlığını çağdaş bir aydına yakışır biçimde dile getirmiştir. Çok doğaldır ki bunun faturasını çilenin her türlüsünü göğüsleyerek ödemiştir. Onun şiirinde çalış­mak, emek ve emekçi, emeğin alın teriyle kazanan, üreten, yaratan halk en yüksek yere oturur. (Ali Yüce), toplumsal gerçekleri yansıtırken keçe tadında kuru sav­sözlerin (sloganların) tuzağına düşmemiştir. Halktan, toplumdan aldığını gene halka vermiştir. Ama gerçek­leri şiir mahzeninde mayalandırdıktan, sözcüklere 'bay­ramlık giysiler giydirdikten' sonra.. Ali Yüce'nin Atatürk Aydınlığını Karanlıkçı Dişler Kesmez adlı kitabında yer alan şiirlerinde, kısa bir süre öncesine kadar yarım aydınlarımız arasında moda olan postmodernizm denilen çarpık felsefeye; ortaçağ karanlığına öykünen irtica ve o temelde yükselen burjuva politikacılığına; başkasına söz hakkı tanımaz ve giderek saldırganlaşan küresel emperyalizme karşı çıkış ve direniş ana temaları oluşturuyor. Tutkunlukla bağlı olduğu Atatürk aydınlanmacılığı, laiklik ve ulusal bağımsızlık savunusu ise onun yaşam felsefesinin köşe taşları. Postmodernizm denilen felsefenin, tarihin çöplüğünden çıkardığı eski ve yıpranmış görüşleri yepyeni ve çok değişik görüşlermiş gibi sunmasını sergilerken şöyle yazıyor: İnsan yapımı Ama insana uzak Gözle işitilip kulakla görülen Postmodern şiirler Çok okunup çok satıyormuş duydum Ben bu şiiri yazarken Gözlük taktım kulağıma Yeni bir eskici oldum Küreselleşmeyi kutsallaştıranların ağız pelesengi ettikleri küresel köy sözünü elden ve halden geçirip şunları söylüyor Ali Yüce: Yuvarlak bir köy mü artık Küçücük ufacık Mimi minnacık bir köy mü Kıtalar birer mahalle Birer sokak mı ülkeler Küresel emperyalizmin Altın dişli köpeği Bir ucundan havlasa dünyanın Öte ucundan duyulacak Çağımızın en saldırgan En ısırgan düzeni Yuvarlak köyde kurulacak Ortaçağ geriliğine öykünen mürteciler ve burjuva demokrasisini bu temelde oy toplamaya dönüştüren politikacılar da Ali Yüce'nin oklarından nasibini alıyor: Elinde kara bir bayrak Işığa meydan okuyor bizimki Dörtnala koşuyor ortaçağa Beyni küçük kafası dar Kimse döndüremez onu Cehalet patenti var Ali Yüce'nin şiirlerini kimin için yazdığı da dizelerinden görülüyor: Kışın soğuğunda Seni ben ekerim buğday Ben biçerim yazın sıcağında Döven benim seni savuran ben Bir kap yemek Yarım ekmek kuyruğunda Gene benim en çok bekleyen
Çağdaş şiirimizin önemli adlarından biri olan Ali Yüce, 76 yaşında bir ulu çınar. Ama şiirinden akan bala bakarsak, çoğumuzdan da daha genç. Ali Yüce 1928 yılında Hatay'ın Yayladağ ilçesi Hisarcık köyünde doğmuş. Kendi yaşam öyküsünü anlatırken, Doğar doğmaz başladı kavgam diyor. On sekiz yaşıma dek köyde çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu, kötü söz yedim, sille yedim. Bir kilo unluk için sabahtan akşama dek sırtımda taş çektim. Kök sürdüm kör kazma ile. Bir hasır parçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte dünyayı karış karış dolaştım. Hatay Fransızlardan kurtarıl­dığı zaman, Atatürk'ü öğrendim. Türk olduğumu öğren­dim.Yeni abc ile köyümde açılan 'Gece Mektebi'nde tanıştım. Okuma yazmayı öğrendim. Şapka giyme kam­panyasında şapka alacak yirmi beş kuruşum olmadığı için çerçi kağıdından şapka yapıp giydim. Hocadan doyasıya falaka yedim. Öte dünyadan kaçıp bu dünyaya ayak bas­tım. Hem davar güttüm hem ilkokulu dışardan bitirdim. Düziçi Köy Enstitüsü'ne kaçarak gittim. Köyden kaçarak Düziçi Köy Enstitüsü'ne girişinin dünyaya gerçek gözlerini açışı olduğunu söylüyor Ali Yüce: Yıl 1946 Düziçi Köy Enstitüsünde Bu dünyaya ayak bastım ben Ekmeğime ışık sürdü Tonguç Eşitlik özgürlük sürdü beynime Bin yıllık uykudan uyandım Bir gramcık bilgi için Tırmanmadık yokuş koymadım ben Saç döktüm ömür tükettim Öğrenmeye doymadım ben Ali Yüce, Anadolu köy yoksullarının karşılaştığı sömürü ve zulmü kendi öz deneyimi ile öğrenmiş. Bir daha da ne unutmuş, ne de affetmiştir. O, özgün şiirselliği ile bunu şöyle dile getiriyor: Oğlak çobanı iken henüz ot yemeyi bile beceremeyen bir oğlak, ağanın ekinine girmişti. Hemen koşup çıkar­mıştım. Ama kaşla göz arasında ağa at üstünde yetişip beni kırbaçlamıştı. Yetmiş yaşıma geldim; çektiğim bütün çile­leri, sıkıntıları, acıları, unuttum ama o derebeyi kalıntısının kırbacını unutmadım. Kırbacın kabarttığı boynum hep ağrıyor. Ölünceye dek de ağrıyacak. Ali Yüce, 1951 yılında Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra, Hatay ve çevre köylerinde on yıl boyunca ilkokul öğretmenliği yaparken boş zamanlarında İngilizce çalıştı. 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü'nün İngilizce Bölümü'nü yeterlik sınavlarını dışardan vererek bitirdi. Daha sonraki yıllar boyunca çeşitli liselerde İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra, 1977 yılında emekli oldu. İlk şiiri 1956'da Yücel dergisinde yayımlandı. Daha sonraki şiirleri Yeditepe, Türk Dili, Soyut, Sanat Rehberi dergilerinde çıktı. 1975 yılından bugüne dek yirmi kitabı yayınlandı. Bunların arasında denemeler, iki roman ve şiir kitapları var. Bir çok yapıtı ve şiiri yurt içinde ve yurt dışında ödüller kazandı. Kendisine Edebiyatçılar Derneğinin onur ödülü verildi. Damar dergisinde çıkan bir yazısında Adnan Binyazar haklı olarak, Ali Yüce'nin bir başka yazarı tanıtırken kullandığı şu sözlerin en çok kendisine yakışacağını belirtiyor: (Ali Yüce'nin) şiirinin eksenini toplumcu gerçekçilik oluşturur. (Ali Yüce), sanat yaşamı boyunca Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini, umut ve özlemlerini, sömürülüşünü, ezilmişliğini, özgürlük ve mutluluğa susamışlığını çağdaş bir aydına yakışır biçimde dile getirmiştir. Çok doğaldır ki bunun faturasını çilenin her türlüsünü göğüsleyerek ödemiştir. Onun şiirinde çalış­mak, emek ve emekçi, emeğin alın teriyle kazanan, üreten, yaratan halk en yüksek yere oturur. (Ali Yüce), toplumsal gerçekleri yansıtırken keçe tadında kuru sav­sözlerin (sloganların) tuzağına düşmemiştir. Halktan, toplumdan aldığını gene halka vermiştir. Ama gerçek­leri şiir mahzeninde mayalandırdıktan, sözcüklere 'bay­ramlık giysiler giydirdikten' sonra.. Ali Yüce'nin Atatürk Aydınlığını Karanlıkçı Dişler Kesmez adlı kitabında yer alan şiirlerinde, kısa bir süre öncesine kadar yarım aydınlarımız arasında moda olan postmodernizm denilen çarpık felsefeye; ortaçağ karanlığına öykünen irtica ve o temelde yükselen burjuva politikacılığına; başkasına söz hakkı tanımaz ve giderek saldırganlaşan küresel emperyalizme karşı çıkış ve direniş ana temaları oluşturuyor. Tutkunlukla bağlı olduğu Atatürk aydınlanmacılığı, laiklik ve ulusal bağımsızlık savunusu ise onun yaşam felsefesinin köşe taşları. Postmodernizm denilen felsefenin, tarihin çöplüğünden çıkardığı eski ve yıpranmış görüşleri yepyeni ve çok değişik görüşlermiş gibi sunmasını sergilerken şöyle yazıyor: İnsan yapımı Ama insana uzak Gözle işitilip kulakla görülen Postmodern şiirler Çok okunup çok satıyormuş duydum Ben bu şiiri yazarken Gözlük taktım kulağıma Yeni bir eskici oldum Küreselleşmeyi kutsallaştıranların ağız pelesengi ettikleri küresel köy sözünü elden ve halden geçirip şunları söylüyor Ali Yüce: Yuvarlak bir köy mü artık Küçücük ufacık Mimi minnacık bir köy mü Kıtalar birer mahalle Birer sokak mı ülkeler Küresel emperyalizmin Altın dişli köpeği Bir ucundan havlasa dünyanın Öte ucundan duyulacak Çağımızın en saldırgan En ısırgan düzeni Yuvarlak köyde kurulacak Ortaçağ geriliğine öykünen mürteciler ve burjuva demokrasisini bu temelde oy toplamaya dönüştüren politikacılar da Ali Yüce'nin oklarından nasibini alıyor: Elinde kara bir bayrak Işığa meydan okuyor bizimki Dörtnala koşuyor ortaçağa Beyni küçük kafası dar Kimse döndüremez onu Cehalet patenti var Ali Yüce'nin şiirlerini kimin için yazdığı da dizelerinden görülüyor: Kışın soğuğunda Seni ben ekerim buğday Ben biçerim yazın sıcağında Döven benim seni savuran ben Bir kap yemek Yarım ekmek kuyruğunda Gene benim en çok bekleyen
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat