Atatürk'ün Çağdaş Toplum ve Din Anlayışı

Stok Kodu:
9789758646043
Boyut:
135-210
Sayfa Sayısı:
280
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2000-01
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%20 indirimli
6.00
4.80
9789758646043
7061
Atatürk'ün Çağdaş Toplum ve Din Anlayışı
Atatürk'ün Çağdaş Toplum ve Din Anlayışı
4.8
Atatürk, modern Türkiye tarihindeki en büyük dönüm noktasının mimarıdır. O, yüzyıllar süren bir batışın ardından Anadolu da yepyeni bir dirilişin, çağdaş bir uyanışın öncüsü olmuştur. Atatürk, tarihi işlevini bitirmiş bir imparatorluğun öz cevherinden Türk milli şuurunu uyandırarak yepyeni bir devlet oluşturmuş ve Türk milletini yeniden tarih sahnesinin saygın bir aktörü haline getirmiştir. Atatürk ün önderliğinde kazanılan İstiklal Savaşı ile birlikte bütün bir tarih dönemi de kapandı. Altı yüz yıllık Osmanlı Devleti, hataları ve sevaplarıyla birlikte geçmişte kaldı. Buna karşılık, genç Türkiye Cumhuriyeti nin yaşamı, eskisiyle karşılaştırılamayacak kadar değişik, bambaşka bir aşamaya girdi. Bu büyük değişmenin ardında neler vardı' Türkiye nereden gelmişti buraya' Çok daha önemlisi, Atatürk denilen "Öncü İnsan" hangi şartlar altında ve nasıl çıkmıştı ortaya' Türk toplumunun sosyal yapısının Atatürk le birlikte önemli değişmelere sahne olduğu açıktır. Bu değişmeleri izlemek için çizgileri kalınlaştırmak, bize bu süreci daha açık anlatır. Günümüz Türkiye si doğrudan doğruya kendi oluşum gerçekleri ile ilgili bu en temel sorulara artık açık seçik cevaplar vermek zorundadır. Atatürkçülük, Cumhuriyet in 80 nci yıldönümünde; hala karmaşık tartışmaların konusudur. Atatürkçülük bir ideoloji midir, değil midir' Zamanın dışında, değişmez midir, değişmeli midir' Atatürkçülük, Atatürk ün söyledikleri ve yazdıkları mıdır' Sorular, düşünce sökükleri gibi, sübjektif görüşlerin, kişisel çıkarların geliştirdiği spekülasyonlarla, gittikçe ağırlaşmaktadır. Asıl zorluk da bu keşmekeşin üretimi... Sanki her şey Atatürkçülük ve sanki herkes Atatürkçü. Oysa devrimciler, tarihsel birikimlerin eseridirler, ama annelerini yumruklayan çocuklar gibi, geçmişi karalamak ve yeniliklerini ispatlamak için de ondan kopmak isterler. Acımasızdırlar. Ne var ki "Tarih Ana" bekler ve sonunda devreye girer Biz çalışmamızda, bugünden düne giderek, çağdaş düşüncenin ışığında, Atatürk ün çevresinde oluşan yeni Türkiye nin kuruluş sürecine eğilerek kökleri araştırmayı amaçlıyoruz. Türk İnkılabı ile yeni anlam ve değer kazanan milliyetçilik, milli birlik ve beraberlik, kökünü Türk tarihinin derinliklerinde bulan, ilhamını milli mücadeleden alan ve Türk milletinin sonsuza kadar benliğine yerleşmiş olan bir prensiptir. Milliyetçilik, millet olarak var olma ve yaşama duygusudur. Devletimiz ve milletimiz XX. yüzyılın sonunda yeni bir dünya düzeni ve uluslararası ilişkilerde belirsizlik ve kararsızlıklarla karşı karşıyadır. Bu durum tehlike ve tehdidin kaynağının çoğalması nedeniyle daha dikkatli olmamızı gerektirirken aynı zamanda yeni ufuklar ve oluşumlar getirmesi bakımından da faal ve değerlendirmeci bir çabanın içinde olmamızı zorunlu kılmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun bölünüp parçalanma değil; birleşip kaynaşma zamanıdır. Çağdaş dünyada bölünmez bir bütün olarak yerimizi almak çağdaş medeniyetin nimetlerinden tüm insanlarımızı 2000 li yıllara yani bilim ue yüksek teknoloji çağına ulaştırmak milletçe mutluluğu yakalamak İçin dini hurafelerle, batıl inançlardan arındırmak ilmin gösterdiği engin yola yönelmek gerekir. Çünkü yeniden şekillenmeye başlayan yeni dünya düzeninde ideolojiler çökmüştür. Ama Türkiye üzerinde hesaplar bitmemiştir. Türkiye, binlerce yıllık şanlı mazisi, yüksek gelişme potansiyeli, sahip olduğu konumu ve kültürel zenginliği ile bugün önemli bir dünya devleti olmaya yeniden adaydır. Türkiye, bu yüksek gelişme potansiyeli ile her bakımdan hedef ülke olmuş, devletimizin ve ülkemizin bütünlüğü, demokratik ve laik yapısının korunması daha da önem kazanmıştır. Bugün; toplumumuzda kamuoyu yaratılarak ilgi odağı haline getirilmek istenen şey etnik farklılıkların öne çıkarılmaya çalışılmasıdır. Oysa yıllar önce Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranlar, başta Atatürk olmak üzere bugünkü insanlarımızın babalan ve dedeleridir. Bugünkü toplumsal farklılıkların tamamı o zaman da fazlasıyla vardı. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun açık bir örneğidir. Her kesimden, her gruptan, her inançtan, her görüşten insanın yer aldığı meclis toplumsal farklılıkları değil, milli birlik ve beraberliği, ülkenin bütünlüğü fikrini öne çıkararak sorunların üstesinden gelmiş ve bugünkünden çok daha zor şartlarda büyük bir kurtuluş savaşını kazanmıştır. Tarihle hesaplaşırken ve geçmişi sorgularken bu güzel örnekleri göz ardı edip toplumsal kalıplaşmalara yol açacak farklılaşmaları öne çıkarmanın birlik beraberliğe, çağdaşlaşmaya ve gelişip kalkınmaya katkısı olamaz. Bu ülke tek başına hiç kimseye ait değildir, hepimizindir. Güçlü huzurlu ve müreffeh bir Türkiye bu ülkede yaşayan herkesin yararınadır. Başta Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizi kuranların gayesi de buydu sanırım. Cumhuriyetin kuruluşunun 80 nci yıldönümü kutlanırken, bunlar, karşılıkları araştırılması gereken ana sorunlar olarak Cumhuriyet kuşaklarının önüne gelmektedir. Cumhuriyet dönemi seksen yılı aşan ömrü sonunda, modern sosyal yapısını çağdaş insan ve bilgi birikimini eksik de olsa ortaya çıkarmış bulunmaktadır. İslam daki toleransın modern çağa bir köprü olduğunu anlayarak modern hayat ve düşünce düzeyinde dini inancın canlanmasını imkân sınırları içinde gören Bernard Lewis in şu cümleleri üzerinde dikkatle durmaya değer olduğu kanaatindeyiz. "Türk halkı, pratik sağ duyusunu ve çare buluculuk gücünü kullanarak İslamlık ile modernlik arasında, çatışmaya düşmeksizin, kendilerine hem babalarının hürriyet ve ilerleme yolunda hem de dedelerinin Allah yolunu izlemek yeteneğini göstererek uzlaşma yolunu yine bulabilir".
Atatürk, modern Türkiye tarihindeki en büyük dönüm noktasının mimarıdır. O, yüzyıllar süren bir batışın ardından Anadolu da yepyeni bir dirilişin, çağdaş bir uyanışın öncüsü olmuştur. Atatürk, tarihi işlevini bitirmiş bir imparatorluğun öz cevherinden Türk milli şuurunu uyandırarak yepyeni bir devlet oluşturmuş ve Türk milletini yeniden tarih sahnesinin saygın bir aktörü haline getirmiştir. Atatürk ün önderliğinde kazanılan İstiklal Savaşı ile birlikte bütün bir tarih dönemi de kapandı. Altı yüz yıllık Osmanlı Devleti, hataları ve sevaplarıyla birlikte geçmişte kaldı. Buna karşılık, genç Türkiye Cumhuriyeti nin yaşamı, eskisiyle karşılaştırılamayacak kadar değişik, bambaşka bir aşamaya girdi. Bu büyük değişmenin ardında neler vardı' Türkiye nereden gelmişti buraya' Çok daha önemlisi, Atatürk denilen "Öncü İnsan" hangi şartlar altında ve nasıl çıkmıştı ortaya' Türk toplumunun sosyal yapısının Atatürk le birlikte önemli değişmelere sahne olduğu açıktır. Bu değişmeleri izlemek için çizgileri kalınlaştırmak, bize bu süreci daha açık anlatır. Günümüz Türkiye si doğrudan doğruya kendi oluşum gerçekleri ile ilgili bu en temel sorulara artık açık seçik cevaplar vermek zorundadır. Atatürkçülük, Cumhuriyet in 80 nci yıldönümünde; hala karmaşık tartışmaların konusudur. Atatürkçülük bir ideoloji midir, değil midir' Zamanın dışında, değişmez midir, değişmeli midir' Atatürkçülük, Atatürk ün söyledikleri ve yazdıkları mıdır' Sorular, düşünce sökükleri gibi, sübjektif görüşlerin, kişisel çıkarların geliştirdiği spekülasyonlarla, gittikçe ağırlaşmaktadır. Asıl zorluk da bu keşmekeşin üretimi... Sanki her şey Atatürkçülük ve sanki herkes Atatürkçü. Oysa devrimciler, tarihsel birikimlerin eseridirler, ama annelerini yumruklayan çocuklar gibi, geçmişi karalamak ve yeniliklerini ispatlamak için de ondan kopmak isterler. Acımasızdırlar. Ne var ki "Tarih Ana" bekler ve sonunda devreye girer Biz çalışmamızda, bugünden düne giderek, çağdaş düşüncenin ışığında, Atatürk ün çevresinde oluşan yeni Türkiye nin kuruluş sürecine eğilerek kökleri araştırmayı amaçlıyoruz. Türk İnkılabı ile yeni anlam ve değer kazanan milliyetçilik, milli birlik ve beraberlik, kökünü Türk tarihinin derinliklerinde bulan, ilhamını milli mücadeleden alan ve Türk milletinin sonsuza kadar benliğine yerleşmiş olan bir prensiptir. Milliyetçilik, millet olarak var olma ve yaşama duygusudur. Devletimiz ve milletimiz XX. yüzyılın sonunda yeni bir dünya düzeni ve uluslararası ilişkilerde belirsizlik ve kararsızlıklarla karşı karşıyadır. Bu durum tehlike ve tehdidin kaynağının çoğalması nedeniyle daha dikkatli olmamızı gerektirirken aynı zamanda yeni ufuklar ve oluşumlar getirmesi bakımından da faal ve değerlendirmeci bir çabanın içinde olmamızı zorunlu kılmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun bölünüp parçalanma değil; birleşip kaynaşma zamanıdır. Çağdaş dünyada bölünmez bir bütün olarak yerimizi almak çağdaş medeniyetin nimetlerinden tüm insanlarımızı 2000 li yıllara yani bilim ue yüksek teknoloji çağına ulaştırmak milletçe mutluluğu yakalamak İçin dini hurafelerle, batıl inançlardan arındırmak ilmin gösterdiği engin yola yönelmek gerekir. Çünkü yeniden şekillenmeye başlayan yeni dünya düzeninde ideolojiler çökmüştür. Ama Türkiye üzerinde hesaplar bitmemiştir. Türkiye, binlerce yıllık şanlı mazisi, yüksek gelişme potansiyeli, sahip olduğu konumu ve kültürel zenginliği ile bugün önemli bir dünya devleti olmaya yeniden adaydır. Türkiye, bu yüksek gelişme potansiyeli ile her bakımdan hedef ülke olmuş, devletimizin ve ülkemizin bütünlüğü, demokratik ve laik yapısının korunması daha da önem kazanmıştır. Bugün; toplumumuzda kamuoyu yaratılarak ilgi odağı haline getirilmek istenen şey etnik farklılıkların öne çıkarılmaya çalışılmasıdır. Oysa yıllar önce Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranlar, başta Atatürk olmak üzere bugünkü insanlarımızın babalan ve dedeleridir. Bugünkü toplumsal farklılıkların tamamı o zaman da fazlasıyla vardı. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun açık bir örneğidir. Her kesimden, her gruptan, her inançtan, her görüşten insanın yer aldığı meclis toplumsal farklılıkları değil, milli birlik ve beraberliği, ülkenin bütünlüğü fikrini öne çıkararak sorunların üstesinden gelmiş ve bugünkünden çok daha zor şartlarda büyük bir kurtuluş savaşını kazanmıştır. Tarihle hesaplaşırken ve geçmişi sorgularken bu güzel örnekleri göz ardı edip toplumsal kalıplaşmalara yol açacak farklılaşmaları öne çıkarmanın birlik beraberliğe, çağdaşlaşmaya ve gelişip kalkınmaya katkısı olamaz. Bu ülke tek başına hiç kimseye ait değildir, hepimizindir. Güçlü huzurlu ve müreffeh bir Türkiye bu ülkede yaşayan herkesin yararınadır. Başta Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizi kuranların gayesi de buydu sanırım. Cumhuriyetin kuruluşunun 80 nci yıldönümü kutlanırken, bunlar, karşılıkları araştırılması gereken ana sorunlar olarak Cumhuriyet kuşaklarının önüne gelmektedir. Cumhuriyet dönemi seksen yılı aşan ömrü sonunda, modern sosyal yapısını çağdaş insan ve bilgi birikimini eksik de olsa ortaya çıkarmış bulunmaktadır. İslam daki toleransın modern çağa bir köprü olduğunu anlayarak modern hayat ve düşünce düzeyinde dini inancın canlanmasını imkân sınırları içinde gören Bernard Lewis in şu cümleleri üzerinde dikkatle durmaya değer olduğu kanaatindeyiz. "Türk halkı, pratik sağ duyusunu ve çare buluculuk gücünü kullanarak İslamlık ile modernlik arasında, çatışmaya düşmeksizin, kendilerine hem babalarının hürriyet ve ilerleme yolunda hem de dedelerinin Allah yolunu izlemek yeteneğini göstererek uzlaşma yolunu yine bulabilir".
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat