Galata'dan

Stok Kodu:
9789750817441
Boyut:
135-215
Sayfa Sayısı:
216
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2010-02
Çeviren:
İpek Seyalıoğlu
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
3.61
2.89
9789750817441
112042
Galata'dan
Galata'dan
2.889
Mel Kenne, İngilizce yazsa da, Galatadan İstanbula bir ziyaretçi gibi değil, on beş yıldır burada yaşamanın getirdiği bir birikimle bakıyor, sokaklarında dolaşıyor, kenti varlığına katıyor... Artık o İstanbullu bir şair... Bir şiirini özür ve teşekkürlerimle diye adadığı Orhan Veli kadar İstanbullu... Bir seçki değil Galatadan, özgün bir kitap... İngilizce bilmeyenler de İpek Seyalıoğlunun yaratıcı çeviri-lerinden kitabın bütün tadına varabilecekler... Tadımlık I Listen to Istanbul Today with my eyes open. I see that you have a lovely throat, but your voice is hoarse, choked with its noisy traffic of indecipherable words that run together and apart, in endless conflict and confusion, above and beside the constant flow, the whispered rhapsody that passes by almost silently, winding through your heart. Now I listen to you, Istanbul, with my eyes closed, and feel your broken soul inside me, aching, so deep that I dont know where you are or where I am except that I am inside you somewhere, sitting alone with my eyes closed, listening. I open my eyes again and see you there, outside and around me: in angular house and apartment building roofs that jut out and upward through a blanket of trees embroidered with spires, rock walls, and domes, across the smooth folds of hills that slope up from the shoreline, pink and blue and gray and green in the late afternoon of a day that I have spent as if I were lost, as if I were nowhere. İstanbulu Dinliyorum Bugün gözlerim açık. Görüyorum enfes boğazını ama pürüzlü sesin, gürültülü trafiğiyle tıkanmış anlaşılmaz sözcüklerin, beraber ve tek tek dillenen, sonsuz bir uyuşmazlık ve karışıklık içinde, üstünde ve yanı başında sürekli akışın, fısıldanmış rapsodi geçip gidiyor handiyse sessizce kıvrıla kıvrıla kalbinden. Şimdi seni dinliyorum İstanbul gözlerim kapalı ve duyuyorum yıkık ruhunun içimde ağrıdığını, öylesine derin ki bilmiyorum neredesin ya da neredeyim, yalnızca içinde bir yerlerde, oturuyorum bir başıma gözlerim kapalı, dinliyorum. Açıyorum gözlerimi yeniden, görüyorum seni orada, dışarıda, çevremde: Kubbeler, kule külahları, taş duvarlarıyla işli ağaç örtüsünü delen çıkıntıları fırlamış sivri ev ve apartman damlarında, kıyıdan göğe uzanan yumuşak tepe kıvrımlarının karşısında, pembe, mavi, gri ve yeşil akşam üstünde bir günün kaybolmuşum gibi, hiçbir yerde değilmişim gibi. I listen to you and watch you, feel your soft light and roar fuse inside me now as I speak. And as you speak to me and I to you, we meet each other here, in these lines, utter a few brief words in greeting, İyi Akşamlar, and slowly pass, each going along on our own way through darkening streets, as night wakes inside us again its dream of a million lights turned on, reflected off the sky to water, through electric air. I hear your laughter and your cries echoing everywhere, and I see myself through your eyes tonight, Istanbul, with endless yearning, your own desire to live and die clashing inside me, but contained and refined to a discordant song: yours that I see and hear now in the glittering dark beyond my open window, from which I turn my ear, close my eyes, and try again, hopelessly, to return to you... with apologies and thanks to Orhan Veli Seni dinliyorum ve seyrediyorum, hissediyorum yumuşak ışığının ve kaba gürültünün içimde kaynaştığını şimdi konuşurken. Ve sen benimle konuşurken ve ben seninle, buluşuyoruz burada, bu dizelerde, bir iki kısa sözcükle selamlaşıyoruz, İyi akşamlar ve yavaşça ayrılıyoruz, gidiyoruz kendi yolumuza kararan sokaklardan, gece içimizde yine uyandırırken hayalini, milyon ışığın yakıldığı ve gökten yansıdığı denize, elektrik yüklü esintiyle. Kahkahanı duyuyorum ve çığlıklarının her yerde yankılandığını ve kendimi senin gözlerinden görüyorum, İstanbul, bu gece sonsuz hasretle, senin yaşama ve ölme arzunun çarpışması içimde, ama zaptedilmiş ve uyumsuz bir şarkıya inceltilmiş: Bu gördüğüm ve duyduğum senin şarkın şimdi parıldıyor karanlıkta açık penceremin ötesinde, uzaklaşıyorum, gözlerimi kapatıyorum ve deniyorum yeniden sana dönmeyi ümitsizce... Orhan Veliye özür ve teşekkürlerimle
Mel Kenne, İngilizce yazsa da, Galatadan İstanbula bir ziyaretçi gibi değil, on beş yıldır burada yaşamanın getirdiği bir birikimle bakıyor, sokaklarında dolaşıyor, kenti varlığına katıyor... Artık o İstanbullu bir şair... Bir şiirini özür ve teşekkürlerimle diye adadığı Orhan Veli kadar İstanbullu... Bir seçki değil Galatadan, özgün bir kitap... İngilizce bilmeyenler de İpek Seyalıoğlunun yaratıcı çeviri-lerinden kitabın bütün tadına varabilecekler... Tadımlık I Listen to Istanbul Today with my eyes open. I see that you have a lovely throat, but your voice is hoarse, choked with its noisy traffic of indecipherable words that run together and apart, in endless conflict and confusion, above and beside the constant flow, the whispered rhapsody that passes by almost silently, winding through your heart. Now I listen to you, Istanbul, with my eyes closed, and feel your broken soul inside me, aching, so deep that I dont know where you are or where I am except that I am inside you somewhere, sitting alone with my eyes closed, listening. I open my eyes again and see you there, outside and around me: in angular house and apartment building roofs that jut out and upward through a blanket of trees embroidered with spires, rock walls, and domes, across the smooth folds of hills that slope up from the shoreline, pink and blue and gray and green in the late afternoon of a day that I have spent as if I were lost, as if I were nowhere. İstanbulu Dinliyorum Bugün gözlerim açık. Görüyorum enfes boğazını ama pürüzlü sesin, gürültülü trafiğiyle tıkanmış anlaşılmaz sözcüklerin, beraber ve tek tek dillenen, sonsuz bir uyuşmazlık ve karışıklık içinde, üstünde ve yanı başında sürekli akışın, fısıldanmış rapsodi geçip gidiyor handiyse sessizce kıvrıla kıvrıla kalbinden. Şimdi seni dinliyorum İstanbul gözlerim kapalı ve duyuyorum yıkık ruhunun içimde ağrıdığını, öylesine derin ki bilmiyorum neredesin ya da neredeyim, yalnızca içinde bir yerlerde, oturuyorum bir başıma gözlerim kapalı, dinliyorum. Açıyorum gözlerimi yeniden, görüyorum seni orada, dışarıda, çevremde: Kubbeler, kule külahları, taş duvarlarıyla işli ağaç örtüsünü delen çıkıntıları fırlamış sivri ev ve apartman damlarında, kıyıdan göğe uzanan yumuşak tepe kıvrımlarının karşısında, pembe, mavi, gri ve yeşil akşam üstünde bir günün kaybolmuşum gibi, hiçbir yerde değilmişim gibi. I listen to you and watch you, feel your soft light and roar fuse inside me now as I speak. And as you speak to me and I to you, we meet each other here, in these lines, utter a few brief words in greeting, İyi Akşamlar, and slowly pass, each going along on our own way through darkening streets, as night wakes inside us again its dream of a million lights turned on, reflected off the sky to water, through electric air. I hear your laughter and your cries echoing everywhere, and I see myself through your eyes tonight, Istanbul, with endless yearning, your own desire to live and die clashing inside me, but contained and refined to a discordant song: yours that I see and hear now in the glittering dark beyond my open window, from which I turn my ear, close my eyes, and try again, hopelessly, to return to you... with apologies and thanks to Orhan Veli Seni dinliyorum ve seyrediyorum, hissediyorum yumuşak ışığının ve kaba gürültünün içimde kaynaştığını şimdi konuşurken. Ve sen benimle konuşurken ve ben seninle, buluşuyoruz burada, bu dizelerde, bir iki kısa sözcükle selamlaşıyoruz, İyi akşamlar ve yavaşça ayrılıyoruz, gidiyoruz kendi yolumuza kararan sokaklardan, gece içimizde yine uyandırırken hayalini, milyon ışığın yakıldığı ve gökten yansıdığı denize, elektrik yüklü esintiyle. Kahkahanı duyuyorum ve çığlıklarının her yerde yankılandığını ve kendimi senin gözlerinden görüyorum, İstanbul, bu gece sonsuz hasretle, senin yaşama ve ölme arzunun çarpışması içimde, ama zaptedilmiş ve uyumsuz bir şarkıya inceltilmiş: Bu gördüğüm ve duyduğum senin şarkın şimdi parıldıyor karanlıkta açık penceremin ötesinde, uzaklaşıyorum, gözlerimi kapatıyorum ve deniyorum yeniden sana dönmeyi ümitsizce... Orhan Veliye özür ve teşekkürlerimle
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat