İki Cami Arasında Aşk Mihrimah'ın İhaneti

Stok Kodu:
9786054611928
Boyut:
135-210
Sayfa Sayısı:
224
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014-02
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
4.17
3.33
9786054611928
378918
İki Cami Arasında Aşk
İki Cami Arasında Aşk Mihrimah'ın İhaneti
3.333
Yüreğinin buz bağlamış bağı eriyordu günden güne. Buharlar fışkırıyordu sanki damar içlerinden bedenine doğru. Kanı kaynıyordu bir süre sonra, taşıyordu avurt içlerinden, ağzının içinde patlıyordu kan parçaları. Külleri içinde kalıyordu. Ruhsuz bedenlerden çekilen her nefesle sarkıtlara, dikitlere dönüşüyordu külleri. Batıyor, canını acıtıyordu içindeki yaralar her geçen gün. Bir ateş bekliyordu o karartının içinde yeniden yanması için. Olmuyordu. Sarayın entrikaları içinde validesinin baskısı altında Rüstemin kıskançlıklar içindeki hezeyanlarında eriyip tükeniyordu Mihrimâh Sultan. Onu tek mutlu eden Sinânın bakışlarındaki ateşti. O ateş onu ilk gördüğü günden beri hep aynı ölçüde yanıp durmuştu gözlerinin karasında. Ateş yayılmış taşa toprağa can vermişti. Bu umutsuz aşkı taşlara işleyecekti Sinân sonunda. Taşlar yükselecek camilere, köprülere, türbelere, saraylara dönecekti nakış nakış. Kubbelerinde camilerin yüzlerce meneviş parlayacaktı. Ay, Güneşinin içinden geçip parlayacaktı minarelerin arasından. Aşk gökyüzünün derinliklerinden yağacaktı yağmur gibi tüm büyüsünü saçarak.

Mustafanın sarayına casus yollamayı düşündüler ama ya yakalanırda her şeyi anlatırsa bu durum risk taşırdı. Denemeleri gerekirdi. Bu amaçla bir gün gizlice yolladığı bir casus Mustafanın Sarayına kadar yaklaşmış ama içeriye girmeyi başaramayarak canından olmuştu. Daha tehlikesiz bir yol bulunmalıydı. Şehzade Mustafanın sarayına kolay girebilecek biri olmalıydı bu kişi. Hürrem gidemezdi. Ne bahane uyduracaktı ki. Diğer şehzadeler de çok sevdikleri ağabeylerine bunu yapmazlardı. Geriye sadece Mihrimâh kalıyordu
Yüreğinin buz bağlamış bağı eriyordu günden güne. Buharlar fışkırıyordu sanki damar içlerinden bedenine doğru. Kanı kaynıyordu bir süre sonra, taşıyordu avurt içlerinden, ağzının içinde patlıyordu kan parçaları. Külleri içinde kalıyordu. Ruhsuz bedenlerden çekilen her nefesle sarkıtlara, dikitlere dönüşüyordu külleri. Batıyor, canını acıtıyordu içindeki yaralar her geçen gün. Bir ateş bekliyordu o karartının içinde yeniden yanması için. Olmuyordu. Sarayın entrikaları içinde validesinin baskısı altında Rüstemin kıskançlıklar içindeki hezeyanlarında eriyip tükeniyordu Mihrimâh Sultan. Onu tek mutlu eden Sinânın bakışlarındaki ateşti. O ateş onu ilk gördüğü günden beri hep aynı ölçüde yanıp durmuştu gözlerinin karasında. Ateş yayılmış taşa toprağa can vermişti. Bu umutsuz aşkı taşlara işleyecekti Sinân sonunda. Taşlar yükselecek camilere, köprülere, türbelere, saraylara dönecekti nakış nakış. Kubbelerinde camilerin yüzlerce meneviş parlayacaktı. Ay, Güneşinin içinden geçip parlayacaktı minarelerin arasından. Aşk gökyüzünün derinliklerinden yağacaktı yağmur gibi tüm büyüsünü saçarak.

Mustafanın sarayına casus yollamayı düşündüler ama ya yakalanırda her şeyi anlatırsa bu durum risk taşırdı. Denemeleri gerekirdi. Bu amaçla bir gün gizlice yolladığı bir casus Mustafanın Sarayına kadar yaklaşmış ama içeriye girmeyi başaramayarak canından olmuştu. Daha tehlikesiz bir yol bulunmalıydı. Şehzade Mustafanın sarayına kolay girebilecek biri olmalıydı bu kişi. Hürrem gidemezdi. Ne bahane uyduracaktı ki. Diğer şehzadeler de çok sevdikleri ağabeylerine bunu yapmazlardı. Geriye sadece Mihrimâh kalıyordu
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat