İşitin Ey Yârenler Yunus Emre Yorumları

Stok Kodu:
9786050064070
Boyut:
140-210
Sayfa Sayısı:
173
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2009
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
4.17
3.33
9786050064070
91147
İşitin Ey Yârenler
İşitin Ey Yârenler Yunus Emre Yorumları
3.333
Yunus Emrenin aslında ne kadar anlaşılmadan anlatıldığını ortaya koyan bu çalışma Benim dilim kuş dilidir diyen Yunus Emrenin sembollerin dünyasına açılan yepyeni bir ufuktur. Tamamen orijinal makalalerden oluşan bu eser, tasavvufun ithal batı sloganları ve uydurma uzakdoğu felsefeleriyle değil; İslâm tasavvufunun Kur'ân'a ve sünnete sıkı sıkıya bağlı yorumlardır. Yunus Emrenin şiirlerine tasavvuf dünyasının kitâbî ve tecrübî bilgileriyle getirdiği yorumlar ve yaptığı açıklamalar inanıyoruz ki, bugüne kadar Yûnus hakkında söylenegelen birçok ezberi bozacak. Dr. Mustafa Tatcı bu kitabında şöyle diyor: İnsanlık tarihinin en güzel değerlerinden biri olan Yûnus Emre hakkında bugüne kadar pek çok şey yazılıp söylendi. Yaşadığı çağı olduğu kadar bütün çağları etkileyen ilâhilerin sahibi; bütün bunalım felsefelerini gereksiz ve geçersiz kılan bu hakîkat kaynağı olan zat kimdir' Bu güzel gönüllü ve erdemli insan, bu kemâlin şâhikalarında dolaşan garip Hak âşıkı kimin nesidir' Bu sorunun cevabı, yine Yûnus'ta, Yûnus'un kendi şiirlerinde gizlidir. * Yûnus Emre O, bizim yedi yüz yıldan beri gönlümüzün dili, dilimizin gönlü olmuş aşk ve irfân kaynağımızdır. Türklüğün insanlığa en güzel hediyelerinden birisi olan Yûnus, din adına, aşk ve irfân adına, dil ve estetik adına bize çok şeyler öğretti! Öğretmeye de devam ediyor O bize neler öğretmedi ki! O, gönlümüze bir sabah güneşi gibi doğdu: İşidin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer diyerek, bizi aşka davet etti; karanlık dünyamıza ışık oldu. Tıpkı Dinle neyden buyuran büyük gönül mimârı Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî gibi, O da, "Aşk ilinin haberin desem işide misin'" veya "İşidin ey yârenler" diyerek bir seher meltemi gibi içimize girdi, cân kulağımızı açıp, bilmediğimiz, görmediğimiz illerden haberler getirdi. Düşmüş idik, elimizden tuttu. Sevdi, sev dedi, sevdirdi. Tapduk'un tapusunda nasıl adam olduğunu anlattı. Bir Tapduk bulup nasıl adam olmamız gerektiğini anlattı! İnsana bir Tapduk gerektiğini bildirdi. Aşkın adresini verdi. İki denizi birleştirenlerle yüz yüze gelmemizi sağladı! Gönlümüzle tanıştırdı! Nefsimizle barıştırdı. Toprağa, karıncaya, insana, eşyaya, ulu nazarla bakmamız gerektiğini anlattı. O, bize dil öğretti! Yûnus bize, aşkı kendi dilimizle öğretti; O bizim mânâ dilimiz oldu! Annemizden öğrendiğimiz dile mânâ elbisesi giydirdi. Çocukça konuştuğumuz, henüz emekleyen dilimiz "ana dilimiz" oldu. Vahiy, Onun kalemiyle gökten yere Türkçe indi; O, Türkçe'nin Cibrîl'i oldu. Evde, sokakta, çarşıda, pazarda konuşulan sözler Onun kalemiyle göklere kanatlandı. "Dil hikmetin yoludur!" diye bayrak açtı, önümüzden gitti. O bize sadece dil öğretmekle kalmadı, dinimizi de öğretti. Yûnus bize dini ve irfânı öğretti! O, bizim, taklitten kurtulup tahkike yönelmemizi; ilimden irfâna; sûretten mânâya geçmemizi sağladı. "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir!" diyerek, gerçek ilmin nefsimizi bilmek olduğunu öğretti. Suyu kendi nefsimizin kuyusundan çıkaracağımızı, Leylâ'nın da, Şîrîn'in de içimizde olduğunu bildirdi. Gönül testimizin el'an akan çeşmelerden hemen şimdi doldurulması gerektiğini, dünün ve yarının olmadığını öğretti. Zamânı, âna getirmemizi öğütledi; "dem, bu demdir" diyerek dudağımızı akan bir çeşmeye dayamamız, ledün pınarlarından kana kana yudumlamamız gerektiğini öğretti. O, bize dinimizin sevgi ve bilgi; nefsimizin de Hak ve hakîkat olduğunu öğretti! Yûnus bize Allah'ı öğretti! "Aslım Hak'tır şek değil" diyerek varlığın özüyle tanıştırdı. Durduğu yerin "Tûr", gönlü tecellîye mazhar olmayanların işinin zor olduğunu öğretti. Bu sonsuz tecellînin "Hak" olduğunu; "Hak'tan başka bir nesne olmadığını" söyleyerek bizi ikilik med-cezrinden kurtardı. Yaradan'ı orada, burada değil, içimizde aramayı öğretti. Nereye dönersek Onun vechini göreceğimizi, burnumuzun değdiği havanın, aldığımız nefesin, hülasa varlığı bir derya gibi muhit olanın O olduğunu öğretti. "Sen ve ben" denen yerde "Allah'ın olmadığını: "Gir gönüle bulasın Tûr/Sen ben demek defterin dür" diyerek Cenâb-ı Hakk'ın kâmillerin gönlünde tecellî ettiğini anlattı. Her davâdan geçen kişinin Hak'tan yana uçacağını müjdeledi. "Hak doludur iki cihân!" diyerek görünen ve görünmeyen her şeyin Onun eseri olduğunu bildirdi. Yûnus bize âşık olmayı öğretti! Yûnus bize âşık olunca mâşûk olunabileceğini öğretti. Dahası, âşıkın ve mâşûkun "aşk"tan ibâret olduğunu öğretti. Onun bize, "İşidin ey yârenler" diye gönderdiği haberle kulağımız açıldı, gözümüz gördü! Dudaktan konuşanın, gözden görenin O olduğunu: Cân kulağıdır işiden bu âşıklar nâlesini yahut: Dervîşin kulağı sak Hak'dan işidir sebakdiyen Yûnus'tan öğrendik! Gittiğimiz yolu bilmiyorduk! Onun verdiği haberle, yol-yordam öğrendik! Onun verdiği adresle şaşırmadık! Bütün derdimiz var olmak içindi. "Kimde varlık var ise gitmez gönül darlığı" diye ikaz etti, varlığımızdan soyunduk. Yola düştük, yokluğa uğradık. Vehim gitti, kendi gerçeği ortaya çıktı. Benliğimiz bize döndü; sûretimiz öze döndü. "Ben bir âletim arada" sözüyle irkilip, vücûdu vâhide verdik. Onun verdiği ilhâmla sâzımız dile geldi. Diledi göre yüzün işide kendü sözün kavlince kendinden kendine söz oldu konuştu; göz oldu görüştü. Benliğini bu varlık defterinden sildi, kendini bildi! Bildirdi! Nihâyet: "İşidin ey yârenler" diyerek çok haberler verdi Yûnus. Yûnus bir haber verir işidenler şâd olur Gence uğrasam diyen izlesin eren izin kavlince bu söze kulak verip işitenler, erenler izini izledi, şâd oldu, hazineye kavuştu. Her biri bir Yûnus oldu.
Yunus Emrenin aslında ne kadar anlaşılmadan anlatıldığını ortaya koyan bu çalışma Benim dilim kuş dilidir diyen Yunus Emrenin sembollerin dünyasına açılan yepyeni bir ufuktur. Tamamen orijinal makalalerden oluşan bu eser, tasavvufun ithal batı sloganları ve uydurma uzakdoğu felsefeleriyle değil; İslâm tasavvufunun Kur'ân'a ve sünnete sıkı sıkıya bağlı yorumlardır. Yunus Emrenin şiirlerine tasavvuf dünyasının kitâbî ve tecrübî bilgileriyle getirdiği yorumlar ve yaptığı açıklamalar inanıyoruz ki, bugüne kadar Yûnus hakkında söylenegelen birçok ezberi bozacak. Dr. Mustafa Tatcı bu kitabında şöyle diyor: İnsanlık tarihinin en güzel değerlerinden biri olan Yûnus Emre hakkında bugüne kadar pek çok şey yazılıp söylendi. Yaşadığı çağı olduğu kadar bütün çağları etkileyen ilâhilerin sahibi; bütün bunalım felsefelerini gereksiz ve geçersiz kılan bu hakîkat kaynağı olan zat kimdir' Bu güzel gönüllü ve erdemli insan, bu kemâlin şâhikalarında dolaşan garip Hak âşıkı kimin nesidir' Bu sorunun cevabı, yine Yûnus'ta, Yûnus'un kendi şiirlerinde gizlidir. * Yûnus Emre O, bizim yedi yüz yıldan beri gönlümüzün dili, dilimizin gönlü olmuş aşk ve irfân kaynağımızdır. Türklüğün insanlığa en güzel hediyelerinden birisi olan Yûnus, din adına, aşk ve irfân adına, dil ve estetik adına bize çok şeyler öğretti! Öğretmeye de devam ediyor O bize neler öğretmedi ki! O, gönlümüze bir sabah güneşi gibi doğdu: İşidin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer diyerek, bizi aşka davet etti; karanlık dünyamıza ışık oldu. Tıpkı Dinle neyden buyuran büyük gönül mimârı Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî gibi, O da, "Aşk ilinin haberin desem işide misin'" veya "İşidin ey yârenler" diyerek bir seher meltemi gibi içimize girdi, cân kulağımızı açıp, bilmediğimiz, görmediğimiz illerden haberler getirdi. Düşmüş idik, elimizden tuttu. Sevdi, sev dedi, sevdirdi. Tapduk'un tapusunda nasıl adam olduğunu anlattı. Bir Tapduk bulup nasıl adam olmamız gerektiğini anlattı! İnsana bir Tapduk gerektiğini bildirdi. Aşkın adresini verdi. İki denizi birleştirenlerle yüz yüze gelmemizi sağladı! Gönlümüzle tanıştırdı! Nefsimizle barıştırdı. Toprağa, karıncaya, insana, eşyaya, ulu nazarla bakmamız gerektiğini anlattı. O, bize dil öğretti! Yûnus bize, aşkı kendi dilimizle öğretti; O bizim mânâ dilimiz oldu! Annemizden öğrendiğimiz dile mânâ elbisesi giydirdi. Çocukça konuştuğumuz, henüz emekleyen dilimiz "ana dilimiz" oldu. Vahiy, Onun kalemiyle gökten yere Türkçe indi; O, Türkçe'nin Cibrîl'i oldu. Evde, sokakta, çarşıda, pazarda konuşulan sözler Onun kalemiyle göklere kanatlandı. "Dil hikmetin yoludur!" diye bayrak açtı, önümüzden gitti. O bize sadece dil öğretmekle kalmadı, dinimizi de öğretti. Yûnus bize dini ve irfânı öğretti! O, bizim, taklitten kurtulup tahkike yönelmemizi; ilimden irfâna; sûretten mânâya geçmemizi sağladı. "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir!" diyerek, gerçek ilmin nefsimizi bilmek olduğunu öğretti. Suyu kendi nefsimizin kuyusundan çıkaracağımızı, Leylâ'nın da, Şîrîn'in de içimizde olduğunu bildirdi. Gönül testimizin el'an akan çeşmelerden hemen şimdi doldurulması gerektiğini, dünün ve yarının olmadığını öğretti. Zamânı, âna getirmemizi öğütledi; "dem, bu demdir" diyerek dudağımızı akan bir çeşmeye dayamamız, ledün pınarlarından kana kana yudumlamamız gerektiğini öğretti. O, bize dinimizin sevgi ve bilgi; nefsimizin de Hak ve hakîkat olduğunu öğretti! Yûnus bize Allah'ı öğretti! "Aslım Hak'tır şek değil" diyerek varlığın özüyle tanıştırdı. Durduğu yerin "Tûr", gönlü tecellîye mazhar olmayanların işinin zor olduğunu öğretti. Bu sonsuz tecellînin "Hak" olduğunu; "Hak'tan başka bir nesne olmadığını" söyleyerek bizi ikilik med-cezrinden kurtardı. Yaradan'ı orada, burada değil, içimizde aramayı öğretti. Nereye dönersek Onun vechini göreceğimizi, burnumuzun değdiği havanın, aldığımız nefesin, hülasa varlığı bir derya gibi muhit olanın O olduğunu öğretti. "Sen ve ben" denen yerde "Allah'ın olmadığını: "Gir gönüle bulasın Tûr/Sen ben demek defterin dür" diyerek Cenâb-ı Hakk'ın kâmillerin gönlünde tecellî ettiğini anlattı. Her davâdan geçen kişinin Hak'tan yana uçacağını müjdeledi. "Hak doludur iki cihân!" diyerek görünen ve görünmeyen her şeyin Onun eseri olduğunu bildirdi. Yûnus bize âşık olmayı öğretti! Yûnus bize âşık olunca mâşûk olunabileceğini öğretti. Dahası, âşıkın ve mâşûkun "aşk"tan ibâret olduğunu öğretti. Onun bize, "İşidin ey yârenler" diye gönderdiği haberle kulağımız açıldı, gözümüz gördü! Dudaktan konuşanın, gözden görenin O olduğunu: Cân kulağıdır işiden bu âşıklar nâlesini yahut: Dervîşin kulağı sak Hak'dan işidir sebakdiyen Yûnus'tan öğrendik! Gittiğimiz yolu bilmiyorduk! Onun verdiği haberle, yol-yordam öğrendik! Onun verdiği adresle şaşırmadık! Bütün derdimiz var olmak içindi. "Kimde varlık var ise gitmez gönül darlığı" diye ikaz etti, varlığımızdan soyunduk. Yola düştük, yokluğa uğradık. Vehim gitti, kendi gerçeği ortaya çıktı. Benliğimiz bize döndü; sûretimiz öze döndü. "Ben bir âletim arada" sözüyle irkilip, vücûdu vâhide verdik. Onun verdiği ilhâmla sâzımız dile geldi. Diledi göre yüzün işide kendü sözün kavlince kendinden kendine söz oldu konuştu; göz oldu görüştü. Benliğini bu varlık defterinden sildi, kendini bildi! Bildirdi! Nihâyet: "İşidin ey yârenler" diyerek çok haberler verdi Yûnus. Yûnus bir haber verir işidenler şâd olur Gence uğrasam diyen izlesin eren izin kavlince bu söze kulak verip işitenler, erenler izini izledi, şâd oldu, hazineye kavuştu. Her biri bir Yûnus oldu.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat