İslam Düşüncesinde Din Felsefeleri

Stok Kodu:
9789755480534
Boyut:
160-235
Sayfa Sayısı:
271
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
4
Basım Tarihi:
2013-03
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
%20 indirimli
9.00
7.20
9789755480534
5955
İslam Düşüncesinde Din Felsefeleri
İslam Düşüncesinde Din Felsefeleri
7.2
Her çağın, düşünüründen beklediği belli görevler vardır ya da her düşünce kendi döneminin sorunlarına aittir. Bu anlamda insanlığın yürüyüşünde karşılaştığı zihnî problemlerin kimileri çözülüp bir yana bırakılmış olabilir, insanla birlikte her yerde ve her zaman varolduğu söylenen dinin yanında, bir felsefenin de zuhuruyla birlikte başlayıp, düşünce tarihinin gündeminden günümüze kadar hiç kalkmayan mesele olarak felsefe-din ilişkisi, bu durumun belli bir istisnasını teşkil eder. Genel karakteri dinî bir dünya görüşü kurmak olan Ortaçağlar, İslâm düşüncesinin de sahneye çıktığı bir devirdir ve burada felsefe ve filozofların kendilerine yükledikleri en önemli misyon da tabiî olarak söz konusu ilişkinin doğurduğu problemlerin çözümü ile ilgili bulunmaktadır. Tarihî süreç içinde Kur an ve Sünnet merkezli İslâm dini çevresinde Tefsir, Hadis, Hukuk, Kelâm gibi dinî ilimler kurulup gelişirken, tabiatıyla biraz geç olmakla birlikte, sonuncusuyla belli derecelerde ortak problemleri paylaşan bir felsefe hareketi de anılan ilimlere parelel olarak kurulup gelişmesini sürdürmüştü. Ama, ortaya çıkarken serüveninin ne gibi sorunları doğuracağı önceden kestirilmesi güç olan bu felsefe hareketi, gerçekten de onun mâhiyetini ifade eden "düşüncede hiçbir problemin tabu olamayacağı" gerçeğine uygun bir biçimde uzun sayılamayacak bir süre devam etmiş, faktat özüne aykırı bir akıbete düşmekten de ne yazık ki kurtulamamıştır. Bizim burada "İslâm Düşüncesinde Din Felsefeleri" konulu araştırmamız, genel felsefe tarihinin bir kesitini oluşturmakla birlikte, İslâm düşüncesinin, tartışmaları günümüze kadar uzanan en dinamik yönünü oluşturur. Çünkü İslâm felsefesinin başlıca problemleri ortaçağa aittir ve bunlar Yeniçağdan itibaren önemli ölçüde terk edilmiş problemlerdir. Bati felsefesi tarihi adına da geçerli olan böyle bir durum içinde, önemini gerçekten hiç yitirmemiş bir problemler yığını olarak felsefe-din ve Yeniçağdan itibaren bilimdin ilişkilerinden kaynaklanan problemler, Ortaçağın aksine artık teologların değil de, filozofların gündemine girmeye başlamıştır. Öyle ki, bu durum konumuz bakımından bir fenomen olarak dini "Din Felsefesi" adı altında özel bir felsefe disiplini içinde araştırma zorunluluğunu doğurmuştur. Rasyonel ve objektif olma çağdaş din felsefesinin metodolojisinde iki temel şarttır. Bu açıdan bakıldığında İslâm filozoflarının din ile felsefe adına harcadıkları müstesna çabayı salt bir din felsefesi değil de, bu iki tarafın birbirine yaklaştırılması şeklinde anlamak daha doğru olur. Zira felsefede, din ile uyuşmayan yönler bulunduğu gibi bazı nasslar da felsefi spekülasyonlara ters düşe-bilmekteydi. İşte orada felsefe dinî bir kalıba dökülürken, bazı önemli dinî öğretilere de felsefi kisveler giydirilmeye çalışılmış, uzlaştırma da bu ilke ışığında yapılmıştı ki, felsefenin İslâm dünyasında gelişip yayılmasının dinamiğini her halde buruda aramalıdır. Ama böyle bir ameliye ciddî bir eleştiriden sonsuzca emin kalamazdı. Nitekim Gazzâlî nin felsefeyi eleştirisinden sonra, günümüze kadar sarkan bir biçimde Fârâbî ve İbn Sînâ başta olmak üzere filozofların gerçek dindar olup olmadıkları hep tartışılacaktır. Bizim burada amacımız İslâm düşüncesi ve medeniyetine öncesi ve sonrasıyla evrensel ilişkiler kurabilme imkânı sağlayan felsefe hareketini bütünüyle tasvir etmek olmayıp sadece günümüz din felsefesinin de esas problemlerinden olan Tanrı, Tanrı-Âlem ilişkisi, Vahiy, Nübüvvet, Eskatolojik problemler ve bunlara bağlı olarak felsefe-din, akıl-nass münasebetlerini, özellikle Grek-helenistik etkileri taşıyan felasifeye bağlı kalarak kronolojik bir seyir içinde tanımaya çalışmakla sınırlıdır, İslâm düşüncesinin umumî yapısı dikkate alındığında bu çalışmayla anılan problemlerin sadece bir bölümünün irdelendiği ortadadır. Zira çeşitliliği içinde mistik hareket (tasavvuf) başlı başına Gazzâlî ve İbn Arabî ve nihayet Ortaçağlardan geçerek İslâm düşüncesinin insanlık düşüncesi içinde kendisinin nerede bulunduğunu soruşturmaya başlamasıyla birlikte 19. yüzyıldan günümüze anılan problemlerle birlikte bütünüyle yeniden sorgulanması bir zorunluluktur. Biz, bu araştırmanın devamı olarak düşündüğümüz böyle bir gayretin kendimiz ve başkaları adına bir sorumluk olduğu kanaatini taşıyoruz.
Her çağın, düşünüründen beklediği belli görevler vardır ya da her düşünce kendi döneminin sorunlarına aittir. Bu anlamda insanlığın yürüyüşünde karşılaştığı zihnî problemlerin kimileri çözülüp bir yana bırakılmış olabilir, insanla birlikte her yerde ve her zaman varolduğu söylenen dinin yanında, bir felsefenin de zuhuruyla birlikte başlayıp, düşünce tarihinin gündeminden günümüze kadar hiç kalkmayan mesele olarak felsefe-din ilişkisi, bu durumun belli bir istisnasını teşkil eder. Genel karakteri dinî bir dünya görüşü kurmak olan Ortaçağlar, İslâm düşüncesinin de sahneye çıktığı bir devirdir ve burada felsefe ve filozofların kendilerine yükledikleri en önemli misyon da tabiî olarak söz konusu ilişkinin doğurduğu problemlerin çözümü ile ilgili bulunmaktadır. Tarihî süreç içinde Kur an ve Sünnet merkezli İslâm dini çevresinde Tefsir, Hadis, Hukuk, Kelâm gibi dinî ilimler kurulup gelişirken, tabiatıyla biraz geç olmakla birlikte, sonuncusuyla belli derecelerde ortak problemleri paylaşan bir felsefe hareketi de anılan ilimlere parelel olarak kurulup gelişmesini sürdürmüştü. Ama, ortaya çıkarken serüveninin ne gibi sorunları doğuracağı önceden kestirilmesi güç olan bu felsefe hareketi, gerçekten de onun mâhiyetini ifade eden "düşüncede hiçbir problemin tabu olamayacağı" gerçeğine uygun bir biçimde uzun sayılamayacak bir süre devam etmiş, faktat özüne aykırı bir akıbete düşmekten de ne yazık ki kurtulamamıştır. Bizim burada "İslâm Düşüncesinde Din Felsefeleri" konulu araştırmamız, genel felsefe tarihinin bir kesitini oluşturmakla birlikte, İslâm düşüncesinin, tartışmaları günümüze kadar uzanan en dinamik yönünü oluşturur. Çünkü İslâm felsefesinin başlıca problemleri ortaçağa aittir ve bunlar Yeniçağdan itibaren önemli ölçüde terk edilmiş problemlerdir. Bati felsefesi tarihi adına da geçerli olan böyle bir durum içinde, önemini gerçekten hiç yitirmemiş bir problemler yığını olarak felsefe-din ve Yeniçağdan itibaren bilimdin ilişkilerinden kaynaklanan problemler, Ortaçağın aksine artık teologların değil de, filozofların gündemine girmeye başlamıştır. Öyle ki, bu durum konumuz bakımından bir fenomen olarak dini "Din Felsefesi" adı altında özel bir felsefe disiplini içinde araştırma zorunluluğunu doğurmuştur. Rasyonel ve objektif olma çağdaş din felsefesinin metodolojisinde iki temel şarttır. Bu açıdan bakıldığında İslâm filozoflarının din ile felsefe adına harcadıkları müstesna çabayı salt bir din felsefesi değil de, bu iki tarafın birbirine yaklaştırılması şeklinde anlamak daha doğru olur. Zira felsefede, din ile uyuşmayan yönler bulunduğu gibi bazı nasslar da felsefi spekülasyonlara ters düşe-bilmekteydi. İşte orada felsefe dinî bir kalıba dökülürken, bazı önemli dinî öğretilere de felsefi kisveler giydirilmeye çalışılmış, uzlaştırma da bu ilke ışığında yapılmıştı ki, felsefenin İslâm dünyasında gelişip yayılmasının dinamiğini her halde buruda aramalıdır. Ama böyle bir ameliye ciddî bir eleştiriden sonsuzca emin kalamazdı. Nitekim Gazzâlî nin felsefeyi eleştirisinden sonra, günümüze kadar sarkan bir biçimde Fârâbî ve İbn Sînâ başta olmak üzere filozofların gerçek dindar olup olmadıkları hep tartışılacaktır. Bizim burada amacımız İslâm düşüncesi ve medeniyetine öncesi ve sonrasıyla evrensel ilişkiler kurabilme imkânı sağlayan felsefe hareketini bütünüyle tasvir etmek olmayıp sadece günümüz din felsefesinin de esas problemlerinden olan Tanrı, Tanrı-Âlem ilişkisi, Vahiy, Nübüvvet, Eskatolojik problemler ve bunlara bağlı olarak felsefe-din, akıl-nass münasebetlerini, özellikle Grek-helenistik etkileri taşıyan felasifeye bağlı kalarak kronolojik bir seyir içinde tanımaya çalışmakla sınırlıdır, İslâm düşüncesinin umumî yapısı dikkate alındığında bu çalışmayla anılan problemlerin sadece bir bölümünün irdelendiği ortadadır. Zira çeşitliliği içinde mistik hareket (tasavvuf) başlı başına Gazzâlî ve İbn Arabî ve nihayet Ortaçağlardan geçerek İslâm düşüncesinin insanlık düşüncesi içinde kendisinin nerede bulunduğunu soruşturmaya başlamasıyla birlikte 19. yüzyıldan günümüze anılan problemlerle birlikte bütünüyle yeniden sorgulanması bir zorunluluktur. Biz, bu araştırmanın devamı olarak düşündüğümüz böyle bir gayretin kendimiz ve başkaları adına bir sorumluk olduğu kanaatini taşıyoruz.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat