İslam Felsefesinde İnayet İbn Sina Örneği

Stok Kodu:
9786257858472
Boyut:
135-210
Sayfa Sayısı:
464
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2020-08
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap kağıdı
Dili:
Türkçe
Kategori:
%20 indirimli
22.05
17.64
9786257858472
505154
İslam Felsefesinde İnayet
İslam Felsefesinde İnayet İbn Sina Örneği
17.64
İnsanın varlığı kadar eskiye götürülebilen felsefenin, kavramlar üzerine inşa edildiği bir
gerçektir. Kavramlar, felsefi disiplinlerin genel yaklaşımları içerisinde belirli anlamlar
kazanmaktadır. İnâyet kavramı da felsefe tarihi içerisinde yoğun bir şekilde işlenen
kavramlar arasında yerini almaktadır. Çok geniş bir anlam zenginliğine sahip olan inâyet
kavramı, Tanrı-âlem ve insan ilişkisine ışık tutmaktadır. Ayrıca inâyet, çoğunlukla kötülük
problemi tartışmalarına dair ortaya konulan iyimser yaklaşımlarda başvurulan bir kavram
olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Antik çağdan beri inâyete dair lehte (Stoacılar, Eflatuncular, Peripatetikler ve Helenistik
Okul) ve aleyhte (Epikürcüler) çeşitli görüşler ortaya konulmuştur. İslam filozofları
arasında Kindî, inâyeti nizâm delili, tedbîr kavramıyla; Fârâbî, sudûr teorisi ve erdemli
toplum düşüncesiyle ilişkilendirerek değerlendirmektedir. Âmirî'ye gelince o da meseleye
sudûr teorisi ekseninde yaklaşmaktadır. İbn Sînâ'nın felsefî sistemi içerisinde ise inâyet
ontolojik, epistemolojik ve ahlakî boyutları olan merkezi bir kavram halini almıştır. Ona
göre inâyet, Allah'ın her şeyi mutlak bilgisiyle bilmesi (hikmet), yaratması ve
yarattıklarının varlığını sürdürmesi (cömertlik) ve mümkün en mükemmel iyilik düzenini
var etmesidir (kudret). İbn Sînâ, ayrıca inâyetin neredeyse bütün tanımlarında iyilik
düzenini vurgulamakta, kötülük problemini de İlk Sebeb dışındaki varlıklardaki çokluk ve İnsanın varlığı kadar eskiye götürülebilen felsefenin, kavramlar üzerine inşa edildiği bir
gerçektir. Kavramlar, felsefi disiplinlerin genel yaklaşımları içerisinde belirli anlamlar
kazanmaktadır. İnâyet kavramı da felsefe tarihi içerisinde yoğun bir şekilde işlenen
kavramlar arasında yerini almaktadır. Çok geniş bir anlam zenginliğine sahip olan inâyet
kavramı, Tanrı-âlem ve insan ilişkisine ışık tutmaktadır. Ayrıca inâyet, çoğunlukla kötülük
problemi tartışmalarına dair ortaya konulan iyimser yaklaşımlarda başvurulan bir kavram
olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Antik çağdan beri inâyete dair lehte (Stoacılar, Eflatuncular, Peripatetikler ve Helenistik
Okul) ve aleyhte (Epikürcüler) çeşitli görüşler ortaya konulmuştur. İslam filozofları
arasında Kindî, inâyeti nizâm delili, tedbîr kavramıyla; Fârâbî, sudûr teorisi ve erdemli
toplum düşüncesiyle ilişkilendirerek değerlendirmektedir. Âmirî'ye gelince o da meseleye
sudûr teorisi ekseninde yaklaşmaktadır. İbn Sînâ'nın felsefî sistemi içerisinde ise inâyet
ontolojik, epistemolojik ve ahlakî boyutları olan merkezi bir kavram halini almıştır. Ona
göre inâyet, Allah'ın her şeyi mutlak bilgisiyle bilmesi (hikmet), yaratması ve
yarattıklarının varlığını sürdürmesi (cömertlik) ve mümkün en mükemmel iyilik düzenini
var etmesidir (kudret). İbn Sînâ, ayrıca inâyetin neredeyse bütün tanımlarında iyilik
düzenini vurgulamakta, kötülük problemini de İlk Sebeb dışındaki varlıklardaki çokluk ve bilkuvveliğe dayandırarak çözmeye çalışmaktadır. Bunun yanı sıra onun, âlemin tamamına
yayılmış olan inâyet içerisinde, kötülüğün bir nevi yok mesabesinde olduğunu gösterme
gayreti de göze çarpmaktadır.
Sonuç olarak şu söylenebilir ki, İbn Sînâ ile birlikte inâyet, kötülük problemi içerisindeki
dar bağlamından sıyrılmakta ve felsefenin bütün konularıyla ilişkili olan varlık, zorunluluk
gibi bir kavram haline gelmektedir. Başka bir deyişle İbn Sînâ felsefesinde bütün yollar bir
şekilde inâyete çıkmaktadır.
İnsanın varlığı kadar eskiye götürülebilen felsefenin, kavramlar üzerine inşa edildiği bir
gerçektir. Kavramlar, felsefi disiplinlerin genel yaklaşımları içerisinde belirli anlamlar
kazanmaktadır. İnâyet kavramı da felsefe tarihi içerisinde yoğun bir şekilde işlenen
kavramlar arasında yerini almaktadır. Çok geniş bir anlam zenginliğine sahip olan inâyet
kavramı, Tanrı-âlem ve insan ilişkisine ışık tutmaktadır. Ayrıca inâyet, çoğunlukla kötülük
problemi tartışmalarına dair ortaya konulan iyimser yaklaşımlarda başvurulan bir kavram
olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Antik çağdan beri inâyete dair lehte (Stoacılar, Eflatuncular, Peripatetikler ve Helenistik
Okul) ve aleyhte (Epikürcüler) çeşitli görüşler ortaya konulmuştur. İslam filozofları
arasında Kindî, inâyeti nizâm delili, tedbîr kavramıyla; Fârâbî, sudûr teorisi ve erdemli
toplum düşüncesiyle ilişkilendirerek değerlendirmektedir. Âmirî'ye gelince o da meseleye
sudûr teorisi ekseninde yaklaşmaktadır. İbn Sînâ'nın felsefî sistemi içerisinde ise inâyet
ontolojik, epistemolojik ve ahlakî boyutları olan merkezi bir kavram halini almıştır. Ona
göre inâyet, Allah'ın her şeyi mutlak bilgisiyle bilmesi (hikmet), yaratması ve
yarattıklarının varlığını sürdürmesi (cömertlik) ve mümkün en mükemmel iyilik düzenini
var etmesidir (kudret). İbn Sînâ, ayrıca inâyetin neredeyse bütün tanımlarında iyilik
düzenini vurgulamakta, kötülük problemini de İlk Sebeb dışındaki varlıklardaki çokluk ve İnsanın varlığı kadar eskiye götürülebilen felsefenin, kavramlar üzerine inşa edildiği bir
gerçektir. Kavramlar, felsefi disiplinlerin genel yaklaşımları içerisinde belirli anlamlar
kazanmaktadır. İnâyet kavramı da felsefe tarihi içerisinde yoğun bir şekilde işlenen
kavramlar arasında yerini almaktadır. Çok geniş bir anlam zenginliğine sahip olan inâyet
kavramı, Tanrı-âlem ve insan ilişkisine ışık tutmaktadır. Ayrıca inâyet, çoğunlukla kötülük
problemi tartışmalarına dair ortaya konulan iyimser yaklaşımlarda başvurulan bir kavram
olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Antik çağdan beri inâyete dair lehte (Stoacılar, Eflatuncular, Peripatetikler ve Helenistik
Okul) ve aleyhte (Epikürcüler) çeşitli görüşler ortaya konulmuştur. İslam filozofları
arasında Kindî, inâyeti nizâm delili, tedbîr kavramıyla; Fârâbî, sudûr teorisi ve erdemli
toplum düşüncesiyle ilişkilendirerek değerlendirmektedir. Âmirî'ye gelince o da meseleye
sudûr teorisi ekseninde yaklaşmaktadır. İbn Sînâ'nın felsefî sistemi içerisinde ise inâyet
ontolojik, epistemolojik ve ahlakî boyutları olan merkezi bir kavram halini almıştır. Ona
göre inâyet, Allah'ın her şeyi mutlak bilgisiyle bilmesi (hikmet), yaratması ve
yarattıklarının varlığını sürdürmesi (cömertlik) ve mümkün en mükemmel iyilik düzenini
var etmesidir (kudret). İbn Sînâ, ayrıca inâyetin neredeyse bütün tanımlarında iyilik
düzenini vurgulamakta, kötülük problemini de İlk Sebeb dışındaki varlıklardaki çokluk ve bilkuvveliğe dayandırarak çözmeye çalışmaktadır. Bunun yanı sıra onun, âlemin tamamına
yayılmış olan inâyet içerisinde, kötülüğün bir nevi yok mesabesinde olduğunu gösterme
gayreti de göze çarpmaktadır.
Sonuç olarak şu söylenebilir ki, İbn Sînâ ile birlikte inâyet, kötülük problemi içerisindeki
dar bağlamından sıyrılmakta ve felsefenin bütün konularıyla ilişkili olan varlık, zorunluluk
gibi bir kavram haline gelmektedir. Başka bir deyişle İbn Sînâ felsefesinde bütün yollar bir
şekilde inâyete çıkmaktadır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat