Kafa Tutan Günler Yeraltı/yerüstü '78 Güncesi

Stok Kodu:
9789753340465
Boyut:
150-230
Sayfa Sayısı:
312
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2004-7
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
6.00
4.80
9789753340465
83674
Kafa Tutan Günler
Kafa Tutan Günler Yeraltı/yerüstü '78 Güncesi
4.80
Bu kitap Esat Korkmaz'ın, 1960-1980 arasını irdelediği 'günce' çalışması 'KAFA TUTAN GÜNLER' serisinin üçüncü cildidir. Daha önce yayınlanan birinci ve ikinci ciltler '68 Kuşağı'nın 'Yerüstü ve Yeraltı' kavgasını anlatıyordu. Bu günce ise '78 Kuşağı'nın 'çileli-gerçekçi' kavgasını gün yüzüne çıkarıyor. Yazarın diline uyalım ve kitabın girişinde, köktenci devrimci bir direniş kültürü yaratan '68 Kuşağı ile '78 Kuşağı'nın karşılaştırılmasının yapıldığı bölümden bir yorum aktaralım: 1968 Hareketi, yeni bir 'rüzgâr'dı; esti 'alev' aldı; 'fırtına'ya dönüştü, 'yangın' oldu; hem egemen sınıfları 'yaktı', hem de 'vadesi' geldi kendini. '78 Hareketi, 'yangının' kendisiydi; 'alev' almaya gereksinimi yoktu zaten kendisi 'alev'di: Ancak 12 Eylül 1980'de daha 'vadesi' gelmeden, 'üflenince' sönüverdi. 1968 Hareketi, devrimi, ulaşılması 'olanaksız' yerden 'ayağa indirdi': Herkes 'ayağını denk almalı'ydı; işte devrim geliyordu. Geriye bakıldığında yüzyıllar içine uzanıyor gözüküyordu; ileriye bakıldığında ise birkaç ay, birkaç yıl içinde gerçekleştirilecek devrim vardı: Çok değil, yakın gelecekte devlet olmayacak, mülkiyet ve para ortadan kalkacaktı. '68'li, bilincinin 'karşılığını' yaşamın kendisinde bulamayınca 'lanet olsun', halk onları anlamıyordu. Seçeneksiz tasarımlarını 'inanç' durumuna dönüştürdü: Ne var ki diyalektiğin yasaları inançtan 'bağımsız' çalıştığından '68'liyi 'açığa' düşürdü. O zaman 'düşünü' gerçekleştirebilmek için '68'li; 'geleneksel' aydınların 'yukarıdan aşağıya' davranma, düşmanı içten ele geçirme ve bu yolla 'ulus-devleti' kurtarma, bunun ideolojisi olan 'Kemalizmi' kutsama 'akrabalığına' soyundu. 1970'lere taşınıldığında, '78 Hareketi, gerçeğin ne olup olmadığını anladı: Öncü savaşçının kavgasıyla 'suni denge' bozulmuştu ama amaçlandığı gibi oligarşinin 'her haltını' gören kitleler harekete geçmemişti; tam tersine 'ulus-devlet' 'sinirle' öne fırlayıp '78 devrimcisinin 'anasını ağlattı'. 'Düşündürücü' olan, bunca çetin bir kavga içinde 'yoğurulan' '78 Kuşağı'nın 'düdük sesi'yle birlikte 'sus pus' olması ve 'dövüşmeden' ölmesi idi. Peki neden' '68'li birkaç saat içinde 'sen, ben, bizim oğlan'dan oluşan örgütü kuruveriyordu; 'güle oynaya' kurduğu örgütle 'ıslık çalarak' sınıf kavgasını 'gütmeye' yöneldiğinde, 'Eyvah yanlış iş yaptık; şöyle şöyle çalıştıktan sonra kuracaktık örgütü' demedi: Ok yaydan çıkmıştı bir kere. 'Usulcacıktan' girdiği bu kavgada canlarını verdi. '78'li o yanlışı anlamış gözüktü; inadına çalıştı; 'bir şeyler eksik kalmasın' dedi. Doğal olarak örgüt konusunda aşırı temkinliydi; örgüt kurmanın koşullarını yaratmak zordu. O denli 'dersine' kaptırmıştı ki kendini 'çalan düdüğü' bile güçlükle duydu: Herkes 'evine' gidecekti. Umarsız 'başını önüne eğdi'; evine gitti ya da gidemedi. '68'li 'kahramanlığa' yüzlerce can bedel olarak yeterken, '78'li 'suskunluğa' binlerce can bedel olarak verildi. Biri 'efsane oldu', diğeri 'suskunluğuna' karşın hem yaşamı hem de dili 'efsaneden' arındırdı; tarihe ancak düşünerek bakabilenlerin bulabileceği bir 'izdüşüm' bıraktı. Dışarıdan bakıldığında 50'ye yakın 'fraksiyon' vardı ve hemen hemen hepsi illegaldi ama yaşamın kendisinde özellikle birbirlerine karşı yürüttükleri 'kavga' nedeniyle k 'deşifre' oluyorlardı. Bol 'fraksiyon', bol popülizm demekti: Geri dönüşümlü yerel değerlerin 'kılığına bürünerek' kahramanlık odakları oluşturmak; uluslararası düzeyde 'mürit' olarak 'kapaklanacakları' bir 'yapı' aramak ya da 'mürit' olana karşı durumunu belirlemek her 'çevre'nin varlık nedeniydi. Bu kadar 'çevre'nin içinde gezindiği halka gelince; onların bakışı pratik yarara dayanıyordu: İyi geçin, gerisine boş ver. Faşistlerden kurtulmuşlardı ya bu yeterdi onlara. İllegal yayınlar, legal ya da yarı-legal dağıtılıyor; bir yandan legaliteye küfredilirken, diğer yandan legalitenin 'büyüsüne binilip' oradan oraya koşuluyordu. 'Düdük sesi'yle birlikte 'legal oyun' yasaklanınca, legalite illegaliteye 'sığmadı': O şanlı 'sol çevreler' göz açıp kapayıncaya kadar 'eriyip' gitti. 1968 Kuşağı 'ilkti'; doğal olarak ondan çok söz edilecekti. O 'rüya' idi; gerçekleşmeyen, ya da gerçekleştirilemeyen her özlem o 'rüya'yı zenginleştirdi; 'rüya' ile birlikte 'anımsanan' '68'liyi 'besleyip büyütttü'. '68 devrimciliğinin 'albenisi'ne kapılındı ve 'al kanlar içinde' devrimcilik yapan '78 Kuşağı'na 'haksızlık' yapıldı. Rüyalar, 'yıldız' yetiştirirdi; '68'li 'yıldız'a tapıldı; '78'linin 'nefer' devrimcisi 'küçümsendi'. Ölçüt gerçeklik olacaksa 1978 Kuşağı, daha gerçekti; tıpkı sen, ben gibi bir insandı; '68 Kuşağı, 'insanüstü' idi, senden, benden 'farklı'ydı. Doğal olarak '68 Kuşağı'ndan daha dayanıklıydı; O'nun tanık olmadığı denli zorlu anti-faşist mücadeleler içinde 'pişti'; faşist katliamlara direndi, devletin baskı ve işkencelerine göğüs gerdi. Ve açık söylemek gerekirse çoğundan da yüzakıyla çıktı. '68'li devrimci yaşamıyla da ölümüyle de 'efsane' oldu göğe 'uçtu'; hep başımızın üstünde 'dolaştı'. Yaşamdan kopmak '78 devrimcisinin altından kalkamayacağı bir 'uzmanlık'tı; yaşamın içinde kaldı ve tarihe bir 'iz' düştü. 'Efsane'yle 'rüya'yla 'iz'i buluşturmak ve gelecek kuşaklara taşımak üzere bir 'işaret fişeği'ne bağlayıp 'ateşlemek' günümüz devrimcilerine düşüyor.'
Bu kitap Esat Korkmaz'ın, 1960-1980 arasını irdelediği 'günce' çalışması 'KAFA TUTAN GÜNLER' serisinin üçüncü cildidir. Daha önce yayınlanan birinci ve ikinci ciltler '68 Kuşağı'nın 'Yerüstü ve Yeraltı' kavgasını anlatıyordu. Bu günce ise '78 Kuşağı'nın 'çileli-gerçekçi' kavgasını gün yüzüne çıkarıyor. Yazarın diline uyalım ve kitabın girişinde, köktenci devrimci bir direniş kültürü yaratan '68 Kuşağı ile '78 Kuşağı'nın karşılaştırılmasının yapıldığı bölümden bir yorum aktaralım: 1968 Hareketi, yeni bir 'rüzgâr'dı; esti 'alev' aldı; 'fırtına'ya dönüştü, 'yangın' oldu; hem egemen sınıfları 'yaktı', hem de 'vadesi' geldi kendini. '78 Hareketi, 'yangının' kendisiydi; 'alev' almaya gereksinimi yoktu zaten kendisi 'alev'di: Ancak 12 Eylül 1980'de daha 'vadesi' gelmeden, 'üflenince' sönüverdi. 1968 Hareketi, devrimi, ulaşılması 'olanaksız' yerden 'ayağa indirdi': Herkes 'ayağını denk almalı'ydı; işte devrim geliyordu. Geriye bakıldığında yüzyıllar içine uzanıyor gözüküyordu; ileriye bakıldığında ise birkaç ay, birkaç yıl içinde gerçekleştirilecek devrim vardı: Çok değil, yakın gelecekte devlet olmayacak, mülkiyet ve para ortadan kalkacaktı. '68'li, bilincinin 'karşılığını' yaşamın kendisinde bulamayınca 'lanet olsun', halk onları anlamıyordu. Seçeneksiz tasarımlarını 'inanç' durumuna dönüştürdü: Ne var ki diyalektiğin yasaları inançtan 'bağımsız' çalıştığından '68'liyi 'açığa' düşürdü. O zaman 'düşünü' gerçekleştirebilmek için '68'li; 'geleneksel' aydınların 'yukarıdan aşağıya' davranma, düşmanı içten ele geçirme ve bu yolla 'ulus-devleti' kurtarma, bunun ideolojisi olan 'Kemalizmi' kutsama 'akrabalığına' soyundu. 1970'lere taşınıldığında, '78 Hareketi, gerçeğin ne olup olmadığını anladı: Öncü savaşçının kavgasıyla 'suni denge' bozulmuştu ama amaçlandığı gibi oligarşinin 'her haltını' gören kitleler harekete geçmemişti; tam tersine 'ulus-devlet' 'sinirle' öne fırlayıp '78 devrimcisinin 'anasını ağlattı'. 'Düşündürücü' olan, bunca çetin bir kavga içinde 'yoğurulan' '78 Kuşağı'nın 'düdük sesi'yle birlikte 'sus pus' olması ve 'dövüşmeden' ölmesi idi. Peki neden' '68'li birkaç saat içinde 'sen, ben, bizim oğlan'dan oluşan örgütü kuruveriyordu; 'güle oynaya' kurduğu örgütle 'ıslık çalarak' sınıf kavgasını 'gütmeye' yöneldiğinde, 'Eyvah yanlış iş yaptık; şöyle şöyle çalıştıktan sonra kuracaktık örgütü' demedi: Ok yaydan çıkmıştı bir kere. 'Usulcacıktan' girdiği bu kavgada canlarını verdi. '78'li o yanlışı anlamış gözüktü; inadına çalıştı; 'bir şeyler eksik kalmasın' dedi. Doğal olarak örgüt konusunda aşırı temkinliydi; örgüt kurmanın koşullarını yaratmak zordu. O denli 'dersine' kaptırmıştı ki kendini 'çalan düdüğü' bile güçlükle duydu: Herkes 'evine' gidecekti. Umarsız 'başını önüne eğdi'; evine gitti ya da gidemedi. '68'li 'kahramanlığa' yüzlerce can bedel olarak yeterken, '78'li 'suskunluğa' binlerce can bedel olarak verildi. Biri 'efsane oldu', diğeri 'suskunluğuna' karşın hem yaşamı hem de dili 'efsaneden' arındırdı; tarihe ancak düşünerek bakabilenlerin bulabileceği bir 'izdüşüm' bıraktı. Dışarıdan bakıldığında 50'ye yakın 'fraksiyon' vardı ve hemen hemen hepsi illegaldi ama yaşamın kendisinde özellikle birbirlerine karşı yürüttükleri 'kavga' nedeniyle k 'deşifre' oluyorlardı. Bol 'fraksiyon', bol popülizm demekti: Geri dönüşümlü yerel değerlerin 'kılığına bürünerek' kahramanlık odakları oluşturmak; uluslararası düzeyde 'mürit' olarak 'kapaklanacakları' bir 'yapı' aramak ya da 'mürit' olana karşı durumunu belirlemek her 'çevre'nin varlık nedeniydi. Bu kadar 'çevre'nin içinde gezindiği halka gelince; onların bakışı pratik yarara dayanıyordu: İyi geçin, gerisine boş ver. Faşistlerden kurtulmuşlardı ya bu yeterdi onlara. İllegal yayınlar, legal ya da yarı-legal dağıtılıyor; bir yandan legaliteye küfredilirken, diğer yandan legalitenin 'büyüsüne binilip' oradan oraya koşuluyordu. 'Düdük sesi'yle birlikte 'legal oyun' yasaklanınca, legalite illegaliteye 'sığmadı': O şanlı 'sol çevreler' göz açıp kapayıncaya kadar 'eriyip' gitti. 1968 Kuşağı 'ilkti'; doğal olarak ondan çok söz edilecekti. O 'rüya' idi; gerçekleşmeyen, ya da gerçekleştirilemeyen her özlem o 'rüya'yı zenginleştirdi; 'rüya' ile birlikte 'anımsanan' '68'liyi 'besleyip büyütttü'. '68 devrimciliğinin 'albenisi'ne kapılındı ve 'al kanlar içinde' devrimcilik yapan '78 Kuşağı'na 'haksızlık' yapıldı. Rüyalar, 'yıldız' yetiştirirdi; '68'li 'yıldız'a tapıldı; '78'linin 'nefer' devrimcisi 'küçümsendi'. Ölçüt gerçeklik olacaksa 1978 Kuşağı, daha gerçekti; tıpkı sen, ben gibi bir insandı; '68 Kuşağı, 'insanüstü' idi, senden, benden 'farklı'ydı. Doğal olarak '68 Kuşağı'ndan daha dayanıklıydı; O'nun tanık olmadığı denli zorlu anti-faşist mücadeleler içinde 'pişti'; faşist katliamlara direndi, devletin baskı ve işkencelerine göğüs gerdi. Ve açık söylemek gerekirse çoğundan da yüzakıyla çıktı. '68'li devrimci yaşamıyla da ölümüyle de 'efsane' oldu göğe 'uçtu'; hep başımızın üstünde 'dolaştı'. Yaşamdan kopmak '78 devrimcisinin altından kalkamayacağı bir 'uzmanlık'tı; yaşamın içinde kaldı ve tarihe bir 'iz' düştü. 'Efsane'yle 'rüya'yla 'iz'i buluşturmak ve gelecek kuşaklara taşımak üzere bir 'işaret fişeği'ne bağlayıp 'ateşlemek' günümüz devrimcilerine düşüyor.'
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat