Kentte Sinema Sinemada Kent

Stok Kodu:
9789756398135
Basım Yeri:
İstanbul
%20 indirimli
7.00
5.60
9789756398135
46468
Kentte Sinema Sinemada Kent
Kentte Sinema Sinemada Kent
5.60
Modern kent ve sinema aynı zamanda diliminde, 19. Yüzyılın sonunda kentsel bir keşif olarak ortaya çıktı ve kentsel deneyimleri hızlı bir biçimde değiştirmeye başladı. Bu durum sadece Paris, Berlin, Viyana gibi "modernliğin başkentleri"yle sınırlı olmadı. Sinema, Bombay, İskenderiye, Kahire, İstanbul gibi kentlerin deneyimlerine de yön verdi. Modern çağı önce tanımaya, sonra anlamaya ve en sonunda da onu eleştirmeye yönelen pek çok önemli düşünür ve sanatçı sinemaya bu nedenle ilgisiz kalamadı. "Sinema geldi ve zindandan oluşma bu dünyayı saniyenin onda biri uzunluğundaki zaman parçacıklarının dinamitiyle paramparça etti; şimdi bu dünyanın geniş bir alana dağılmış yıkıntıları arasında serüvenli yolculuklara çıkmaktayız" diyen Walter Benjamin, sosyolojik ve felsefi çalışmalarında film görüntülerinden yararlanan Siegfried Kracauer, Berlin Aleksander Platz romanını "sinematografik kurgu"ya meyilli bir formla yazan ve Berlinliler'in günlük yaşamında sinemanın ekmek kadar gerekli bir şey olduğunu hemen sezen Alfred Döblin, şiir ve senaryoları ile "bolşevik sinema"ya eşlik eden Mayakovski, Paris gecelerinin sarhoş edici ışıkları ve sinemaları için "özel dergi" çıkaran Apollinaire vs. modernliğin hem mekanizması hem "kahraman"ı olan kent ile sinema arasında bir ilişki kurmanın gerekli olduğuna inanmış, bilinen ya da akla ilk gelen isimlerdir. Vertov, Eisenstein, R. Clair, F. Lang, O. Welles, Antonioni, Bergman, Bunuel, Yusuf Şahin, Yılmaz Güney, Lütfü Akad, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz'un filmleri de modern hayatın sıkıntılarını temsil etmiştir. Bir bütün halinde bu kitap sinema / kent ilişkisini iki boyutta ele almaya çalıştı: Bir yanda kente gelmiş kitlesel bir sanat ve endüstri olarak sinema; öte yanda kendi kendine bir tema olarak kullanmış olan sinema. Bu iki boyut bize sinema ve kent ilişkisinin aranması / sorgulanması niçin gerekli bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Sadece 20. Yüzyıl'ın en önemli icatlarından biri olduğu için değil bu, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir akışın sıkıntılarla ve ağır koşullarla geçen kentsel yaşamın estetize edilmesi konusunda önemli bir toplumsal rol de oynadığı için. Başka türlü sinema, kentsel yaşamın, yüzyıl yılı aşkın süredir caddeler, sokaklar, meydanlar ve kalabalık salonlarla soluk alıp veren aktüel bir gündeliği olamazdı. (Arka Kapak)
Modern kent ve sinema aynı zamanda diliminde, 19. Yüzyılın sonunda kentsel bir keşif olarak ortaya çıktı ve kentsel deneyimleri hızlı bir biçimde değiştirmeye başladı. Bu durum sadece Paris, Berlin, Viyana gibi "modernliğin başkentleri"yle sınırlı olmadı. Sinema, Bombay, İskenderiye, Kahire, İstanbul gibi kentlerin deneyimlerine de yön verdi. Modern çağı önce tanımaya, sonra anlamaya ve en sonunda da onu eleştirmeye yönelen pek çok önemli düşünür ve sanatçı sinemaya bu nedenle ilgisiz kalamadı. "Sinema geldi ve zindandan oluşma bu dünyayı saniyenin onda biri uzunluğundaki zaman parçacıklarının dinamitiyle paramparça etti; şimdi bu dünyanın geniş bir alana dağılmış yıkıntıları arasında serüvenli yolculuklara çıkmaktayız" diyen Walter Benjamin, sosyolojik ve felsefi çalışmalarında film görüntülerinden yararlanan Siegfried Kracauer, Berlin Aleksander Platz romanını "sinematografik kurgu"ya meyilli bir formla yazan ve Berlinliler'in günlük yaşamında sinemanın ekmek kadar gerekli bir şey olduğunu hemen sezen Alfred Döblin, şiir ve senaryoları ile "bolşevik sinema"ya eşlik eden Mayakovski, Paris gecelerinin sarhoş edici ışıkları ve sinemaları için "özel dergi" çıkaran Apollinaire vs. modernliğin hem mekanizması hem "kahraman"ı olan kent ile sinema arasında bir ilişki kurmanın gerekli olduğuna inanmış, bilinen ya da akla ilk gelen isimlerdir. Vertov, Eisenstein, R. Clair, F. Lang, O. Welles, Antonioni, Bergman, Bunuel, Yusuf Şahin, Yılmaz Güney, Lütfü Akad, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz'un filmleri de modern hayatın sıkıntılarını temsil etmiştir. Bir bütün halinde bu kitap sinema / kent ilişkisini iki boyutta ele almaya çalıştı: Bir yanda kente gelmiş kitlesel bir sanat ve endüstri olarak sinema; öte yanda kendi kendine bir tema olarak kullanmış olan sinema. Bu iki boyut bize sinema ve kent ilişkisinin aranması / sorgulanması niçin gerekli bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Sadece 20. Yüzyıl'ın en önemli icatlarından biri olduğu için değil bu, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir akışın sıkıntılarla ve ağır koşullarla geçen kentsel yaşamın estetize edilmesi konusunda önemli bir toplumsal rol de oynadığı için. Başka türlü sinema, kentsel yaşamın, yüzyıl yılı aşkın süredir caddeler, sokaklar, meydanlar ve kalabalık salonlarla soluk alıp veren aktüel bir gündeliği olamazdı. (Arka Kapak)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat