Kısmi Dava

Stok Kodu:
9789754647921
Boyut:
165-245
Sayfa Sayısı:
337
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014-04
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
14.10
11.28
9789754647921
382785
Kısmi Dava
Kısmi Dava
11.28
Kitabın Konu Başlıkları

Giriş
Genel Bilgiler
Kısmî Davada Kesin Hükmün Objektif Sınırları
Kısmî Davaya İlişkin Usulî Meseleler
Kısmî Davada Özellik Arz Eden Bazı Durumlar
İdari Yargıda Kısmi Dava
Kısmî dava, Anayasa ile güvence altına alınmış bulunan hak arama hürriyetinin görünüm biçimlerinden biridir. Söz konusu dava, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakameleri Kanunu döneminde de uygulanmakla birlikte, ilk defa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 109 uncu maddesi ile açıkça düzenlenmiştir. Ne var ki, kısa süre içerisinde, uygulamada, bu düzenlemeye ilişkin olarak yakınmalar da dile getirilmeye başlanmış; hatta Kanun maddesinde bazı değişikliklere gidilmesi gerektiği dahi ileri sürülmüştür. İncelememizde bu hususlara da yer verilmeye çalışılmıştır. (Önsöz'den)

Hakkı ihlâl edilen ya da tehlikeye düşürülen kimse devletin yar­gı organlarına başvurma hakkına sahiptir. Devlet kendisine yöneltilen bu talebin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu, hem hukuk devleti olmanın bir gereği hem de bireylere anayasa ile tanınmış bulunan hak arama özgürlüğünün (AY m. 36) doğal bir sonucudur. Bireyler dava hakkını çeşitli biçimde kullanabilmektedirler. Bunlardan biri de kısmî davadır. Davacı, niteliği itibarıyla bölünebilir bir edimin şimdilik belli bir bölümünü dava etmek suretiyle kısmî dava açabilmektedir.

Kısmî dava açma hakkı en başta davacının talebinden fazlasını dava etmesi halinde, hakkını tamamıyla kaybetmemesi için kabul edilmiş ve fakat zamanla yargılama masraflarından tasarruf etme amacı ön plâna çıkmıştır. Buna karşılık, HMK m. 109, 2'de talep konusunun taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğu hallerde kısmî dava açılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Dava açılmadan önce talep konusunun taraflar arasında tartışmalı olup olmadığının belirlenmesi kural olarak mümkün değildir. Bu nedenle kısmî dava açılmasına ilişkin olarak kabul edilen bu şarttan vazgeçilmesi yerinde olur. Benzer şekilde, talep konusunun taraflar arasında açıkça belirli olması şartı da eleştiriye açıktır. Her şeyden önce "talep konusu" terimi usul hukukunda kullanılan teknik bir terim değildir. Talep konusunun ne zaman ve hangi hallerde "açıkça belirli" olduğu taraflar arasında tartışmalara yol açacak, muğlâk bir ifadedir. Kanımızca kısmî davanın açılması bakımından getirilen bu şartlar tamamıyla kaldırılmalıdır. Buna karşılık, kısmî davanın açılması muhakkak şarta bağlanmak isteniyorsa, "talep konusu" yerine "dava konusu" teriminin kullanılması kanımızca daha doğru olur. Bu şekilde 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu dönemindeki birikimden de yararlanılarak bu konuda yaşanabilecek olası tartışmaların önüne geçilebilir.

HMK m. 109, 2'de talep konusunun miktarının veya değerinin "açıkça belirli" olduğu hallerde kısmî davanın açılamayacağı hükme bağlanmış olduğundan talep konusunun miktar veya değerinin "belirsiz" yahut "belirli" olmakla birlikte "açıkça belirli" olmadığı hallerde de kısmî dava açılmasına cevaz verilmelidir. Aksi takdirde uygulamada kısmî davaya sadece talep konusunun miktar veya değerinin belirsiz olduğu hallerde başvurulacaktır ki, bu da sonucu itibarıyla kısmî davaya ilişkin hükümlerin hiç uygulanmaması anlamına gelebilecektir (1). Zira alacağın belirsiz olduğu hallerde davacılar kısmî dava açmak yerine kendileri için pek çok açıdan daha avantajlı olan belirsiz alacak davası açma yoluna gideceklerdir. Bir de buna, yukarıda, öğretide bazı yazarlarca savunulduğu gibi(2), açılan davanın kısmî dava olduğunu gösteren bir ifadeye yer verilmemesi durumunda, davacının daha sonra ek dava açamayacağı yolundaki görüş eklenecek olursa, kısmî davanın uygulanma alanı büsbütün sınırlandırılmış olunacaktır.

Kısmî dava açılmasına davacının sırf ekonomik yararının bulunduğu ve fakat hukukî yararının bulunmadığı gerekçesiyle karşı çıkmak da her zaman doğru sonuçlara götürmeyebilir. Zira sanıldığının aksine, kısmî dava açılması zaman zaman usul ekonomi ilkesini ihlâl etmek bir yana usul ekonomisine uygun düşmektedir. Özellikle tam dava ile karşılaştırıldığında kısmî davada tarafların dava malzemesini daha özlü bir biçimde sundukları gözlemlenmektedir. Bu da sonuç olarak daha hızlı ve ucuz bir yargılama yapılmasını sağlamakta, böylelikle usul ekonomisi ilkesine de riayet edilmiş olunmaktadır. Öte yandan unutmamak gerekir ki, hukukumuzda adli yardım kurumundan ihtiyaç duyulan seviyede yararlanılamamaktadır. Ülkemizdeki ortalama gelir düzeyi de dikkate alındığında, kısmî davanın dar gelirli bireyler bakımından hak arama özgürlüğünü (AY m. 36) kolaylaştıran bir yönü de vardır. Zira dar gelirli bireyler kısmî dava açmak suretiyle yüksek yargılama masraflarından belli ölçüde kurtularak haklarını arayabilme imkânına kavuşmaktadırlar. Getirilen düzenleme ise, kısmî davanın uygulanmasını neredeyse felç edecek özelliklere sahiptir. Bu nedenle de, kısmî davanın açılmasında aranan talep konusu miktarının taraflar arasında açıkça belirli olmaması şartından vazgeçilmesi isabetli olacaktır.

Türk hukukunda hakim görüş kısmî davanın (kısmen) reddi durumunda verilen kararın ek dava açısından "kesin hüküm"; kabulü durumunda ise tespite ilişkin bölümünün ek dava açısından "kesin delil" teşkil edeceğini savunmaktadır(3). Bize göre kısmî dava ile ek dava aralarındaki yakın ilişkiye rağmen iki ayrı davadır. Bu nedenle kısmî dava hakkında verilecek kabul veya ret kararı ek davayı etkilemeyecektir. Diğer bir deyişle, kısmî dava hakkında ret kararı verilmesine karşın, ek dava kabul edilebilecek ya da kısmî dava hakkında kabul kararı verilmesine karşın ek dava reddedilebilecektir. Bu durum kanımızca çelişki olarak da nitelendirilemez. Zira bir davanın sonunda hangi kararın verileceği sadece mantık kurallarına göre belirlenemez. Davayı bakan mahkemeyi karara götürecek pek çok faktör vardır. Taraflarca hazırlama ilkesinin cari olduğu usul hukukunda tarafların yaptıkları yahut yapmayı ihmal ettikleri işlemlerin yanı sıra taraf vekillerinin hünerleri dahi bunda etkili olabilecektir.

HMK m. 109, 3 ile dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmî dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından fer
Kitabın Konu Başlıkları

Giriş
Genel Bilgiler
Kısmî Davada Kesin Hükmün Objektif Sınırları
Kısmî Davaya İlişkin Usulî Meseleler
Kısmî Davada Özellik Arz Eden Bazı Durumlar
İdari Yargıda Kısmi Dava
Kısmî dava, Anayasa ile güvence altına alınmış bulunan hak arama hürriyetinin görünüm biçimlerinden biridir. Söz konusu dava, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakameleri Kanunu döneminde de uygulanmakla birlikte, ilk defa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 109 uncu maddesi ile açıkça düzenlenmiştir. Ne var ki, kısa süre içerisinde, uygulamada, bu düzenlemeye ilişkin olarak yakınmalar da dile getirilmeye başlanmış; hatta Kanun maddesinde bazı değişikliklere gidilmesi gerektiği dahi ileri sürülmüştür. İncelememizde bu hususlara da yer verilmeye çalışılmıştır. (Önsöz'den)

Hakkı ihlâl edilen ya da tehlikeye düşürülen kimse devletin yar­gı organlarına başvurma hakkına sahiptir. Devlet kendisine yöneltilen bu talebin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu, hem hukuk devleti olmanın bir gereği hem de bireylere anayasa ile tanınmış bulunan hak arama özgürlüğünün (AY m. 36) doğal bir sonucudur. Bireyler dava hakkını çeşitli biçimde kullanabilmektedirler. Bunlardan biri de kısmî davadır. Davacı, niteliği itibarıyla bölünebilir bir edimin şimdilik belli bir bölümünü dava etmek suretiyle kısmî dava açabilmektedir.

Kısmî dava açma hakkı en başta davacının talebinden fazlasını dava etmesi halinde, hakkını tamamıyla kaybetmemesi için kabul edilmiş ve fakat zamanla yargılama masraflarından tasarruf etme amacı ön plâna çıkmıştır. Buna karşılık, HMK m. 109, 2'de talep konusunun taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğu hallerde kısmî dava açılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Dava açılmadan önce talep konusunun taraflar arasında tartışmalı olup olmadığının belirlenmesi kural olarak mümkün değildir. Bu nedenle kısmî dava açılmasına ilişkin olarak kabul edilen bu şarttan vazgeçilmesi yerinde olur. Benzer şekilde, talep konusunun taraflar arasında açıkça belirli olması şartı da eleştiriye açıktır. Her şeyden önce "talep konusu" terimi usul hukukunda kullanılan teknik bir terim değildir. Talep konusunun ne zaman ve hangi hallerde "açıkça belirli" olduğu taraflar arasında tartışmalara yol açacak, muğlâk bir ifadedir. Kanımızca kısmî davanın açılması bakımından getirilen bu şartlar tamamıyla kaldırılmalıdır. Buna karşılık, kısmî davanın açılması muhakkak şarta bağlanmak isteniyorsa, "talep konusu" yerine "dava konusu" teriminin kullanılması kanımızca daha doğru olur. Bu şekilde 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu dönemindeki birikimden de yararlanılarak bu konuda yaşanabilecek olası tartışmaların önüne geçilebilir.

HMK m. 109, 2'de talep konusunun miktarının veya değerinin "açıkça belirli" olduğu hallerde kısmî davanın açılamayacağı hükme bağlanmış olduğundan talep konusunun miktar veya değerinin "belirsiz" yahut "belirli" olmakla birlikte "açıkça belirli" olmadığı hallerde de kısmî dava açılmasına cevaz verilmelidir. Aksi takdirde uygulamada kısmî davaya sadece talep konusunun miktar veya değerinin belirsiz olduğu hallerde başvurulacaktır ki, bu da sonucu itibarıyla kısmî davaya ilişkin hükümlerin hiç uygulanmaması anlamına gelebilecektir (1). Zira alacağın belirsiz olduğu hallerde davacılar kısmî dava açmak yerine kendileri için pek çok açıdan daha avantajlı olan belirsiz alacak davası açma yoluna gideceklerdir. Bir de buna, yukarıda, öğretide bazı yazarlarca savunulduğu gibi(2), açılan davanın kısmî dava olduğunu gösteren bir ifadeye yer verilmemesi durumunda, davacının daha sonra ek dava açamayacağı yolundaki görüş eklenecek olursa, kısmî davanın uygulanma alanı büsbütün sınırlandırılmış olunacaktır.

Kısmî dava açılmasına davacının sırf ekonomik yararının bulunduğu ve fakat hukukî yararının bulunmadığı gerekçesiyle karşı çıkmak da her zaman doğru sonuçlara götürmeyebilir. Zira sanıldığının aksine, kısmî dava açılması zaman zaman usul ekonomi ilkesini ihlâl etmek bir yana usul ekonomisine uygun düşmektedir. Özellikle tam dava ile karşılaştırıldığında kısmî davada tarafların dava malzemesini daha özlü bir biçimde sundukları gözlemlenmektedir. Bu da sonuç olarak daha hızlı ve ucuz bir yargılama yapılmasını sağlamakta, böylelikle usul ekonomisi ilkesine de riayet edilmiş olunmaktadır. Öte yandan unutmamak gerekir ki, hukukumuzda adli yardım kurumundan ihtiyaç duyulan seviyede yararlanılamamaktadır. Ülkemizdeki ortalama gelir düzeyi de dikkate alındığında, kısmî davanın dar gelirli bireyler bakımından hak arama özgürlüğünü (AY m. 36) kolaylaştıran bir yönü de vardır. Zira dar gelirli bireyler kısmî dava açmak suretiyle yüksek yargılama masraflarından belli ölçüde kurtularak haklarını arayabilme imkânına kavuşmaktadırlar. Getirilen düzenleme ise, kısmî davanın uygulanmasını neredeyse felç edecek özelliklere sahiptir. Bu nedenle de, kısmî davanın açılmasında aranan talep konusu miktarının taraflar arasında açıkça belirli olmaması şartından vazgeçilmesi isabetli olacaktır.

Türk hukukunda hakim görüş kısmî davanın (kısmen) reddi durumunda verilen kararın ek dava açısından "kesin hüküm"; kabulü durumunda ise tespite ilişkin bölümünün ek dava açısından "kesin delil" teşkil edeceğini savunmaktadır(3). Bize göre kısmî dava ile ek dava aralarındaki yakın ilişkiye rağmen iki ayrı davadır. Bu nedenle kısmî dava hakkında verilecek kabul veya ret kararı ek davayı etkilemeyecektir. Diğer bir deyişle, kısmî dava hakkında ret kararı verilmesine karşın, ek dava kabul edilebilecek ya da kısmî dava hakkında kabul kararı verilmesine karşın ek dava reddedilebilecektir. Bu durum kanımızca çelişki olarak da nitelendirilemez. Zira bir davanın sonunda hangi kararın verileceği sadece mantık kurallarına göre belirlenemez. Davayı bakan mahkemeyi karara götürecek pek çok faktör vardır. Taraflarca hazırlama ilkesinin cari olduğu usul hukukunda tarafların yaptıkları yahut yapmayı ihmal ettikleri işlemlerin yanı sıra taraf vekillerinin hünerleri dahi bunda etkili olabilecektir.

HMK m. 109, 3 ile dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmî dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından fer
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat