Kitab'üt Tasavvuf Mesveni'den Hikmetler Hal İlmihali'nin İzahı

Stok Kodu:
3002877100399
Boyut:
135-215
Sayfa Sayısı:
382
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2004
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%20 indirimli
10.50
8.40
3002877100399
97589
Kitab'üt Tasavvuf Mesveni'den Hikmetler
Kitab'üt Tasavvuf Mesveni'den Hikmetler Hal İlmihali'nin İzahı
8.4
İslâmiyetin yegâne gayesi, taklidden kurtulmak, mertebe-i tahkika vâsıl olmaktır. Bu gayeye de mukaddemat-ı zanniyye ve mevzûât-ı fıkhıyye ile ulaşmak pek mümkin olmayıp ancak tasavvuf ile mümkindir. Binâen'aleyh hakayik-ı kainata ıttılâ' içün sofiyye hazeratının ta'kib etmiş olduğu yoldan yürümek; her akl-ı selîme sahib olan ve dînin bir ihtiyâc-ı ma'nevî ve vicdanî olduğunu duyan, şiddet ve mertebece de ihtiyâc-ı maddî ve meâşîye tekaddüm ve tefevvuk etdiğini tadan ve bu ihtiyâcın Hâlika âid kısmı insanların tefekküre başladığı günden ya'ni iptidâ-i zuhurundan beri bir ma'bud tanıdıklarını görenler içün umûr-ı lâzımadandır. Kalb ve nefsin tehzibine i'tinâ eden, dünyayı bu görünen mezâhir olarak değil, "Hak ve hakikatden alakoyan şey" diye tarif eden sofiyye hazeratına "miskin" kelimesini izafe edenler büyük bir hata ve çok büyük bir insafsızlıkda bulunmuş olurlar. Tarihi tedkik edecek olursak, İslâm'ın ruhiyyâtını aktâr-ı cihana sofiyye hazeratı yaymıştır. Onların sözleri doğru, ef'âl ve halleri Kitâb-ı İlâhîyi beyan ve hitabları ruha olduğundan tevhid neş'esini gönüllere muhabbetle, şevkle sokmuşlardır. Ve Kur'ân-ı Mübîn'de: " İlimde rüsuh bulanlar" diye vasıflandırılan sınıf bu sınıftır. Fen ile ilmi ve dîni sarıştıran bu sınıftır. Kur'ân-ı Mübîn'in elfazı Arapçadır, ma'nâsı Allah'çadır. İşte bu Kitâb-ı Mübîn'in en ince ma'nâlarına âgâh olan sınıf yine bu sınıftır. Ehl-i rüsûm, Kitâb-ı Mübîn'in ma'nâ-i ruhîlerine lâyıkı ile âgâh değillerdir. İman başkadır, âyet-i celîlelerin ma'nâ-i zevkîsi sorulduğu vakit gönülleri doyurarak cevab vermek yine başkadır. Bu hususta birkaç canlı misal verelim: Sûre-i Duhâ'da : (Vedduhâ. Velleyli izâ secâ. Mâ vedde'ake rabbüke ve mâ kalâ. Ve lel âhıretü hayrun leke minel'ûla. Ve lesevfe yu'tıyke rabbüke feterdâ. Elem yecidke yetiymen feâvâ. Ve vecedeke dâllen fehedâ. Ve vecedeke âilen feağnâ. Feemmelyetiyme felâ takher. Ve emmessâile felâ tenher. Ve emmâ binı'meti rabbike fehaddis.) Buyurulmuştur. İmdi: Sofiyye hazeratından olmayan ecille-i ulemânın en kibarlarından olanlarının âyet-i celîleye verdikleri ma'nâları arzedelim: " O duhâya ve indiği zaman o geceye kasem olsun ki, veda' etmedi Rabbin sana ve darılmadı. Ve herhalde sonu, senin içün önden hayırlı. Elbetde âhiret sana dünyadan daha hayırlıdır. Ve ileride Rabbin sana atâ edecek ki rızâya ereceksin. O, seni bir yetîm iken barındırmadı mı ' Seni, yolunu şaşırmış gördüde doğru yola götürmedi mi ' Ve seni bir yoksul iken zengin etmedi mi' Seni fakir buldu da haremin Hadîce'nin malı ile zengin kılmadı mı ' Öyle ise sakın yetîme kahr etme, ona zulmetme. Ve ammâ sâili zarlama, hâib gönderme. Fakat Rabbinin ni'metini anlat da anlat" İşte sofiyye hazeratının âsârının hâricinde ulemâ-i rüsûmun tefsirlerinin ekserisinde hemen hemen gördüğünüz mealler bu şekildedir. Bu husûsu daha açık beyan etmek içün Sûre-i Duhâ'nın sebeb-i nüzûlünü arzedelim: Sûre-i Celîle taraf-ı İlâhîden, vâkıf-ı esrâr-ı hikmet olan Şâh-ı Rüsül Efendimizin mübârek hâtır-ı seniyyelerini tatyîb içün gönderilmiştir.
İslâmiyetin yegâne gayesi, taklidden kurtulmak, mertebe-i tahkika vâsıl olmaktır. Bu gayeye de mukaddemat-ı zanniyye ve mevzûât-ı fıkhıyye ile ulaşmak pek mümkin olmayıp ancak tasavvuf ile mümkindir. Binâen'aleyh hakayik-ı kainata ıttılâ' içün sofiyye hazeratının ta'kib etmiş olduğu yoldan yürümek; her akl-ı selîme sahib olan ve dînin bir ihtiyâc-ı ma'nevî ve vicdanî olduğunu duyan, şiddet ve mertebece de ihtiyâc-ı maddî ve meâşîye tekaddüm ve tefevvuk etdiğini tadan ve bu ihtiyâcın Hâlika âid kısmı insanların tefekküre başladığı günden ya'ni iptidâ-i zuhurundan beri bir ma'bud tanıdıklarını görenler içün umûr-ı lâzımadandır. Kalb ve nefsin tehzibine i'tinâ eden, dünyayı bu görünen mezâhir olarak değil, "Hak ve hakikatden alakoyan şey" diye tarif eden sofiyye hazeratına "miskin" kelimesini izafe edenler büyük bir hata ve çok büyük bir insafsızlıkda bulunmuş olurlar. Tarihi tedkik edecek olursak, İslâm'ın ruhiyyâtını aktâr-ı cihana sofiyye hazeratı yaymıştır. Onların sözleri doğru, ef'âl ve halleri Kitâb-ı İlâhîyi beyan ve hitabları ruha olduğundan tevhid neş'esini gönüllere muhabbetle, şevkle sokmuşlardır. Ve Kur'ân-ı Mübîn'de: " İlimde rüsuh bulanlar" diye vasıflandırılan sınıf bu sınıftır. Fen ile ilmi ve dîni sarıştıran bu sınıftır. Kur'ân-ı Mübîn'in elfazı Arapçadır, ma'nâsı Allah'çadır. İşte bu Kitâb-ı Mübîn'in en ince ma'nâlarına âgâh olan sınıf yine bu sınıftır. Ehl-i rüsûm, Kitâb-ı Mübîn'in ma'nâ-i ruhîlerine lâyıkı ile âgâh değillerdir. İman başkadır, âyet-i celîlelerin ma'nâ-i zevkîsi sorulduğu vakit gönülleri doyurarak cevab vermek yine başkadır. Bu hususta birkaç canlı misal verelim: Sûre-i Duhâ'da : (Vedduhâ. Velleyli izâ secâ. Mâ vedde'ake rabbüke ve mâ kalâ. Ve lel âhıretü hayrun leke minel'ûla. Ve lesevfe yu'tıyke rabbüke feterdâ. Elem yecidke yetiymen feâvâ. Ve vecedeke dâllen fehedâ. Ve vecedeke âilen feağnâ. Feemmelyetiyme felâ takher. Ve emmessâile felâ tenher. Ve emmâ binı'meti rabbike fehaddis.) Buyurulmuştur. İmdi: Sofiyye hazeratından olmayan ecille-i ulemânın en kibarlarından olanlarının âyet-i celîleye verdikleri ma'nâları arzedelim: " O duhâya ve indiği zaman o geceye kasem olsun ki, veda' etmedi Rabbin sana ve darılmadı. Ve herhalde sonu, senin içün önden hayırlı. Elbetde âhiret sana dünyadan daha hayırlıdır. Ve ileride Rabbin sana atâ edecek ki rızâya ereceksin. O, seni bir yetîm iken barındırmadı mı ' Seni, yolunu şaşırmış gördüde doğru yola götürmedi mi ' Ve seni bir yoksul iken zengin etmedi mi' Seni fakir buldu da haremin Hadîce'nin malı ile zengin kılmadı mı ' Öyle ise sakın yetîme kahr etme, ona zulmetme. Ve ammâ sâili zarlama, hâib gönderme. Fakat Rabbinin ni'metini anlat da anlat" İşte sofiyye hazeratının âsârının hâricinde ulemâ-i rüsûmun tefsirlerinin ekserisinde hemen hemen gördüğünüz mealler bu şekildedir. Bu husûsu daha açık beyan etmek içün Sûre-i Duhâ'nın sebeb-i nüzûlünü arzedelim: Sûre-i Celîle taraf-ı İlâhîden, vâkıf-ı esrâr-ı hikmet olan Şâh-ı Rüsül Efendimizin mübârek hâtır-ı seniyyelerini tatyîb içün gönderilmiştir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat