Kur'an'a Göre Esma'i Hüsna

Stok Kodu:
9786054533015
Boyut:
145-235
Sayfa Sayısı:
888
Basım Yeri:
istanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2011-10
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
Şamua
Dili:
Türkçe
Kategori:
%20 indirimli
24.00
19.20
9786054533015
142117
Kur'an'a Göre Esma'i Hüsna
Kur'an'a Göre Esma'i Hüsna
19.2
TADIMLIK De ki: O Allahtır; eşsiz benzersiz bir tektir. Allah, Sameddir. O doğurtmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey Ona asla denk ve benzer olmamıştır. (112:1-4) SÖZBAŞI Allahım! Varsın, bütün kâinat varlığının aynası. Birsin, bütün mevcudat birliğinin şâhidi. İnanmışız: her ne ki tek, o Yaratandır. Biliriz: her ne ki çok, o yaratılandır. Her şey Sana muhtaç, hiçbir şeye muhtaç değilsin Sen. Ehadsin, Vahidsin, Samedsin Sen. Allahım! Maddedeki her atomun tesbih ettiği Sensin. Nefes alan her canlının zikrettiği Sensin. Akıl emânet ettiğin her varlığın aklettiği Sen, Duyan ve duyuran her duyunun hissettiği Sensin. Kadr u kıymet bilenlerin şükrettiği Sen, Varlığı nimet bilenlerin hamd ettiği Sensin. Allahım! Yalnız senden yardım diler, yalnız sana sığınırız. Seni sığınak, barınak, tutamak bilir, Ya Allah deriz. Şeytandan sana sığınır, eûzu billah deriz Her işe seninle başlar, bismillah deriz. Nimet verdiğinde gönülden şükrederiz. Versen de, alsan da elhamdülillah deriz. Hayran kaldığımızda maşaallah, Pişman olduğumuzda estağfirullah deriz. Sevindiğimizde Allahüekber, Üzüldüğümüzde innâ lillah deriz. Canımız sıkıldığında fe-sübhanallah, İlendiğimizde kâtelehumullah deriz. Zafer kazandığımızda nasrun minallah, Rızık kazandığımızda er-rizku alallah deriz. Bir işi arzu ettiğimizde inşaallah, Bir işi başardığımızda biiznillah deriz. Güçlük karşısında la-havle ve-la kuvvete illa billah, Söz verdiğimizde vAllah ve billah deriz. *** İnsanı varlığına şahit tutan Allaha hamd ederim. Kalemi ve kelamı yaratan Allahın adıyla başlarım. Onun Nebisine, salatu selam ederim. Es-Selama teslim olanlara, selam olsun derim. İnsan Allah der de, titremez mi' Elbet bu satırların yazarı da titriyor. Korkudan değil, Onun hakkında konuşmak ve yazmaya cüret etmekten, Onu hissetmek ama anlatamamaktan, Onu hakkıyla dile getirememekten... Hiçbir tasavvur, Allahı olduğu gibi algılayamaz. Hiçbir akıl, Allahı mutlak ve mükemmelliğiyle kavrayamaz. Hiçbir beşeri dil, sahibine Allahı gereği gibi anlatma imkânı sunmaz. Onun azameti karşısında akıllar dumura uğrar, diller lâl olur, mantık iflas eder, nutk durur, sözün soluğu kesilir, kelimelerin nabzı durur. Bu gerçeği bilmeme rağmen, Allahın en güzel isimleri olan esmâ-i hüsnâ hakkında bir kitap kaleme almaya beni ikna eden üç gerekçem var: 1. Allaha inananların tasavvurlarının, vahyin inşa ettiği Allah tasavvurundan giderek uzaklaşması. 2. Doğru bir Allah tasavvuruna sahip olmadan, sahih bir kulluk, imân ve teslimiyetin gerçekleşmeyeceği. 3. Allah doğru bilinmeden, tanınmadan, anlaşılmadan, bu ve öbür hayatın anlam ve amacının asla anlaşılamayacağı. Allah demek anlam demektir. Modern hayat, Allahtan uzaklaştıkça anlamdan da uzaklaşmaktadır. Anlamsız bir hayat yük, anlamsız bir insan hiç, anlamsız bir dünya mezardır. Vahyin inşa ettiği hayatın merkezinde Allah vardır. Merkezinde Allahın olduğu bir hayatın iki kanadı vardır: Tevhiîd ve adalet. Tevhiîd kanadı insan-Hâlık ilişkisini, adalet kanadı insan-mahlûk ilişkisini temsil eder. İnsan ancak bu iki kanat sağlam olursa, sonsuz saadet menziline doğru uçabilir. Bu iki kanatla uçarsa, gerçek özgürlüğe kavuşabilir. O özgürlük, insanı ayartıcı benliğinin isteklerine boyun eğdiren değil, ayartıcı benliğin köleliğinden kurtarıp Allaha kul kılan sahici, kalıcı ve değer üretici özgürlüktür. Bu iki kanattan biri veya ikisi kırıksa, o insan teki veya toplumu, yaralı bir kuş gibi çırpınmaktan, hayatı hem kendisine hem de başkalarına zindan etmekten kurtulamaz. Allahı gereği gibi tanımadan ve anlamadan, Allaha gereği gibi kulluk edilemez. Bu kesin. Kesin olan bir şey daha var: esmâ-i hüsnâ bilinmeden, Allah gereği gibi tanınamaz. *** İnsan ve kâinat... Bu ikisi Allahın iki büyük projesidir. İnsan Allahın projesi olduğu içindir ki, Allah insana şahdamarından daha yakındır. Kâinat Allahın projesi olduğu içindir ki, Allah göklerin ve yerin nurudur, bir başka söyleyişle; Allah kâinatın ruhudur. İnsan, vahyin ifadesiyle, en güzel kıvamda (ahsen-i takvim) yaratılmıştır. İnsan yeryüzünün halifesi kılınmıştır. Yeryüzünü imar sorumluluğu insana verilmiştir. Yeryüzündeki mimarlığını hakkıyla yapabilmesi için de külli iradeden insana bir pay verilmiştir. Zira mimarlık tasarım gerektirir, tasarım akıl gerektirir, akıl irade gerektirir. Hâsılı kelam, insanın yeryüzündeki görevi, yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa etmektir. Bu, insanın sorumluluğudur. İnsan bu sorumluluğu, ancak, kendisini bu amaçla yaratan Allahı tanıyıp anlayarak yerine getirebilir. İnsanın bu görevi bihakkın yerine getirebilmesi için, iki hususu sürekli akılda tutması şarttır: Birincisi: Yaratılıştan ilâhî emeğe mazhar olduğunu, özel yeteneklerle takviye edildiğini, en güzel kıvamda yaratıldığını, akıl, irade ve vicdan ile donatıldığını... İkincisi: Sınırsız değil sınırlı bir varlık olduğunu, zaaflara sahip olduğunu, acziyetini, kayıtlı olduğunu, kibir ve gurura kapılmaması gerektiğini, üst bir kudrete muhtaç olduğunu... Bu gerçekleri unuttuğu zaman, insan kendini kaybeder. Kendini kaybeden sorumluluğunu yerine getiremez. İnsanın sınırlı, yetersiz, aciz ve ölümlü bir varlık olduğunu hatırlatmanın bir yolu da sınırsız, sonsuz, mutlak, kendi kendine yeten, eşsiz, benzersiz tek varlığın Allah olduğunun hatırlatılmasıdır. Bu bağlamda esmâ-i hüsnânın iki işlevi vardır: 1. İnsana Allahı tanıtmak, Onun sonsuz, mutlak, eşsiz, benzersiz bir Halık olduğunu hatırlatmak. 2. İnsana kendisini tanıtmak, insanın sonlu, sınırlı, eşi ve benzeri olan bir mahlûk olduğunu hatırlatmak. Esmâ-i Hüsnâ, insana Sen Tanrı değilsin! uyarısıdır. Zira insan Tanrı rolünü oynamaya kalkıştığında, sadece Tanrı olamamakla kalmamakta, insanlıktan da çıkmaktadır. İnsanlıktan çıkan bir sahte tanrı, haddini bilmezliğin gayyasına yuvarlanmış demektir. Böyle biri, en çok kendi türü için tehdit oluşturur. İşte esmâ-i hüsnâ, insanı kendi türü için tehdit olmaktan koruyan bir işleve sahiptir. İnsan, kendisi için yazılan ilâhî senaryodaki rolünü ancak insan kalarak başarıyla oynayabilir. Bu da esmâ-i hüsnâ ile inşa olmuş bir akıl ister. Ancak böyle bir akıl insanlıktan tek bir ümme
TADIMLIK De ki: O Allahtır; eşsiz benzersiz bir tektir. Allah, Sameddir. O doğurtmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey Ona asla denk ve benzer olmamıştır. (112:1-4) SÖZBAŞI Allahım! Varsın, bütün kâinat varlığının aynası. Birsin, bütün mevcudat birliğinin şâhidi. İnanmışız: her ne ki tek, o Yaratandır. Biliriz: her ne ki çok, o yaratılandır. Her şey Sana muhtaç, hiçbir şeye muhtaç değilsin Sen. Ehadsin, Vahidsin, Samedsin Sen. Allahım! Maddedeki her atomun tesbih ettiği Sensin. Nefes alan her canlının zikrettiği Sensin. Akıl emânet ettiğin her varlığın aklettiği Sen, Duyan ve duyuran her duyunun hissettiği Sensin. Kadr u kıymet bilenlerin şükrettiği Sen, Varlığı nimet bilenlerin hamd ettiği Sensin. Allahım! Yalnız senden yardım diler, yalnız sana sığınırız. Seni sığınak, barınak, tutamak bilir, Ya Allah deriz. Şeytandan sana sığınır, eûzu billah deriz Her işe seninle başlar, bismillah deriz. Nimet verdiğinde gönülden şükrederiz. Versen de, alsan da elhamdülillah deriz. Hayran kaldığımızda maşaallah, Pişman olduğumuzda estağfirullah deriz. Sevindiğimizde Allahüekber, Üzüldüğümüzde innâ lillah deriz. Canımız sıkıldığında fe-sübhanallah, İlendiğimizde kâtelehumullah deriz. Zafer kazandığımızda nasrun minallah, Rızık kazandığımızda er-rizku alallah deriz. Bir işi arzu ettiğimizde inşaallah, Bir işi başardığımızda biiznillah deriz. Güçlük karşısında la-havle ve-la kuvvete illa billah, Söz verdiğimizde vAllah ve billah deriz. *** İnsanı varlığına şahit tutan Allaha hamd ederim. Kalemi ve kelamı yaratan Allahın adıyla başlarım. Onun Nebisine, salatu selam ederim. Es-Selama teslim olanlara, selam olsun derim. İnsan Allah der de, titremez mi' Elbet bu satırların yazarı da titriyor. Korkudan değil, Onun hakkında konuşmak ve yazmaya cüret etmekten, Onu hissetmek ama anlatamamaktan, Onu hakkıyla dile getirememekten... Hiçbir tasavvur, Allahı olduğu gibi algılayamaz. Hiçbir akıl, Allahı mutlak ve mükemmelliğiyle kavrayamaz. Hiçbir beşeri dil, sahibine Allahı gereği gibi anlatma imkânı sunmaz. Onun azameti karşısında akıllar dumura uğrar, diller lâl olur, mantık iflas eder, nutk durur, sözün soluğu kesilir, kelimelerin nabzı durur. Bu gerçeği bilmeme rağmen, Allahın en güzel isimleri olan esmâ-i hüsnâ hakkında bir kitap kaleme almaya beni ikna eden üç gerekçem var: 1. Allaha inananların tasavvurlarının, vahyin inşa ettiği Allah tasavvurundan giderek uzaklaşması. 2. Doğru bir Allah tasavvuruna sahip olmadan, sahih bir kulluk, imân ve teslimiyetin gerçekleşmeyeceği. 3. Allah doğru bilinmeden, tanınmadan, anlaşılmadan, bu ve öbür hayatın anlam ve amacının asla anlaşılamayacağı. Allah demek anlam demektir. Modern hayat, Allahtan uzaklaştıkça anlamdan da uzaklaşmaktadır. Anlamsız bir hayat yük, anlamsız bir insan hiç, anlamsız bir dünya mezardır. Vahyin inşa ettiği hayatın merkezinde Allah vardır. Merkezinde Allahın olduğu bir hayatın iki kanadı vardır: Tevhiîd ve adalet. Tevhiîd kanadı insan-Hâlık ilişkisini, adalet kanadı insan-mahlûk ilişkisini temsil eder. İnsan ancak bu iki kanat sağlam olursa, sonsuz saadet menziline doğru uçabilir. Bu iki kanatla uçarsa, gerçek özgürlüğe kavuşabilir. O özgürlük, insanı ayartıcı benliğinin isteklerine boyun eğdiren değil, ayartıcı benliğin köleliğinden kurtarıp Allaha kul kılan sahici, kalıcı ve değer üretici özgürlüktür. Bu iki kanattan biri veya ikisi kırıksa, o insan teki veya toplumu, yaralı bir kuş gibi çırpınmaktan, hayatı hem kendisine hem de başkalarına zindan etmekten kurtulamaz. Allahı gereği gibi tanımadan ve anlamadan, Allaha gereği gibi kulluk edilemez. Bu kesin. Kesin olan bir şey daha var: esmâ-i hüsnâ bilinmeden, Allah gereği gibi tanınamaz. *** İnsan ve kâinat... Bu ikisi Allahın iki büyük projesidir. İnsan Allahın projesi olduğu içindir ki, Allah insana şahdamarından daha yakındır. Kâinat Allahın projesi olduğu içindir ki, Allah göklerin ve yerin nurudur, bir başka söyleyişle; Allah kâinatın ruhudur. İnsan, vahyin ifadesiyle, en güzel kıvamda (ahsen-i takvim) yaratılmıştır. İnsan yeryüzünün halifesi kılınmıştır. Yeryüzünü imar sorumluluğu insana verilmiştir. Yeryüzündeki mimarlığını hakkıyla yapabilmesi için de külli iradeden insana bir pay verilmiştir. Zira mimarlık tasarım gerektirir, tasarım akıl gerektirir, akıl irade gerektirir. Hâsılı kelam, insanın yeryüzündeki görevi, yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa etmektir. Bu, insanın sorumluluğudur. İnsan bu sorumluluğu, ancak, kendisini bu amaçla yaratan Allahı tanıyıp anlayarak yerine getirebilir. İnsanın bu görevi bihakkın yerine getirebilmesi için, iki hususu sürekli akılda tutması şarttır: Birincisi: Yaratılıştan ilâhî emeğe mazhar olduğunu, özel yeteneklerle takviye edildiğini, en güzel kıvamda yaratıldığını, akıl, irade ve vicdan ile donatıldığını... İkincisi: Sınırsız değil sınırlı bir varlık olduğunu, zaaflara sahip olduğunu, acziyetini, kayıtlı olduğunu, kibir ve gurura kapılmaması gerektiğini, üst bir kudrete muhtaç olduğunu... Bu gerçekleri unuttuğu zaman, insan kendini kaybeder. Kendini kaybeden sorumluluğunu yerine getiremez. İnsanın sınırlı, yetersiz, aciz ve ölümlü bir varlık olduğunu hatırlatmanın bir yolu da sınırsız, sonsuz, mutlak, kendi kendine yeten, eşsiz, benzersiz tek varlığın Allah olduğunun hatırlatılmasıdır. Bu bağlamda esmâ-i hüsnânın iki işlevi vardır: 1. İnsana Allahı tanıtmak, Onun sonsuz, mutlak, eşsiz, benzersiz bir Halık olduğunu hatırlatmak. 2. İnsana kendisini tanıtmak, insanın sonlu, sınırlı, eşi ve benzeri olan bir mahlûk olduğunu hatırlatmak. Esmâ-i Hüsnâ, insana Sen Tanrı değilsin! uyarısıdır. Zira insan Tanrı rolünü oynamaya kalkıştığında, sadece Tanrı olamamakla kalmamakta, insanlıktan da çıkmaktadır. İnsanlıktan çıkan bir sahte tanrı, haddini bilmezliğin gayyasına yuvarlanmış demektir. Böyle biri, en çok kendi türü için tehdit oluşturur. İşte esmâ-i hüsnâ, insanı kendi türü için tehdit olmaktan koruyan bir işleve sahiptir. İnsan, kendisi için yazılan ilâhî senaryodaki rolünü ancak insan kalarak başarıyla oynayabilir. Bu da esmâ-i hüsnâ ile inşa olmuş bir akıl ister. Ancak böyle bir akıl insanlıktan tek bir ümme
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat