Nusayrilik ve Çokkültürlülük

Stok Kodu:
9786054454501
Boyut:
145-205
Sayfa Sayısı:
172
Baskı:
7
Basım Tarihi:
2012-01
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
4.50
3.60
9786054454501
147409
Nusayrilik ve Çokkültürlülük
Nusayrilik ve Çokkültürlülük
3.6
Akdeniz'in doğusunda, Torosların uzantısı Amanos ile Habib Neccar Dağları'nın önündeki Amik Ovası'nda kurulmuş olan Antakya, en az 4 - 5 bin yıllık, belki de 10 bin yıllık kent geçmişi olan Roma döneminde de Dünya'nın üç dört büyük kentinden biri idi. "Doğunun incisi, "Doğunun Kraliçesi" v.b adlarla anıla gelen Antakya, İsa'nın havarisi Petrus'un ilk kiliseyi kurduğu ve ilk ayini yaptığı yer olarak bilinir. Hıristiyanlık açısından çok önemli bir kent olan Antakya, Doğu ile Batı kiliselerinin kopmasından önce Hıristiyan âleminin 4 patriklik merkezinden biriydi (diğer üçü, Roma, İstanbul, Kudüs) ve hemen Roma'nın arkasından geliyordu. O zamanki bütün kentler gibi bir nehir kenarında kurulmuş, güvenlik nedeni ile de sırtını dağa vermiŞ. Kuran'ın Yasin suresinde anlatılan bir olay vardır. İsa peygamber önce Şemun ve Yuhanna adlarında iki elçiyi Antakya'ya göndererek halkı yeni dine çağırır, sonra üçüncü elçi olarak Yunus'u gönderir. Halk bu elçileri öldürmek üzereyken, kentin öteki ucundan koşarak biri gelir. Bu kişi, hayatını put yaparak kazanan marangoz Habibi Neccar'dır. Habib, kendinin de iman ettiğini söyleyerek halkı imana davet eder, ama kafası kesilerek cezalandırılır. Rivayete göre, kesik başı elinde olduğu halde Antakya sokaklarında iki gün dolaşmıştır. Aslında Habibi Neccar ölmemiş, 2 bin yıldır yaşıyor. Antakya Şehrinin sırtını verdiği görkemli dağınadı Habibi Neccar. Kitabı Mukaddes'in "Resullerin İşleri" bölümünde belirtildiği üzere "şakirtlerin (İsa'ya inananlar) Hıristiyan diye çağrılması önce Antakya'da oldu". Antakya, Büyük iskender zamanında, komutanlardan Antiokus tarafından yeniden kurulmuş... Sonra Roma döneminin en görkemli sayfiye kenti olmuş. Defne ( Harbiye ) Romalı varsılların yaşadığı bir yer. Olimpiyatları finanse eden Musevi varsıllar da burada yaşarlar. Ben Hur olayını hatırlayalım. Büyük bir mutlulukla söyleyebilirim ki, tarihte çoğu kez çekişme ve mücadele olarak ortaya çıkan din-ler arası ilişkiler, kentimizde karşılıklı anlayış ve diyalogla insan mutluluğuna katkı sağlamış ve dayanışma haline gelmiştir. Kısacası Antakya, diller ve dinler mozaiği bir kent... Sırasıyla, Asur, Pers, Grek, Roma, Selçuklu, Osmanlı yönetimlerinden geçen Antakya; günümüzde Musevi, Hıristiyan, Alevi, Sünni, Bahaî... olarak çok renkli, çok dinli yaşamını bir hoşgörü kenti olarak sürdürmektedir. Roma'ya gidip gelmekten usanan Roma İmparatorları, bir ara Antakya'yı geçici olarak Başkent yaparlar. Her zafer sonrası Roma komutanları Antakya'ya yeni eserler kazandırıp, her tarafı heykellerle, saraylarla, köşklerle bezerler. 'imdi, Müzede bulunan mozaik-lerin çoğu o yapıların yer ve duvarlarını süsleyen mozaiklerdir. Kurtuluş Caddesi, dünyada ilk kez aydınlatılan ünlü Herod Caddesidir. Caddenin sonunda dört ayak üzerine oturtulmuş Apollon Heykeli vardır. Bu bölgeeskiden beri zeytini bol ve ucuz bir yer. Caddenin iki yanı boylu boyunca zeytinyağı çıraları ile donatılmı'tır. Her akşam kent çıracıları bunları yakar. Aydınlatılmış cadde, eğlence yerleri, halk lokantaları, hamamlar, ha-vuzlar, çalgı hanelerle doludur. 'imdi bile eğlenceye çok düşkün olan Antakyalılar, gece yarılarına kadar bu-ralarda eğlenirlerdi. Antakya o dönemin rakipsiz turizm merkezidir. Zengindir, zevklidir, ho'görülüdür. Antakya Akademisi dünyaca ünlü bir akademidir. Ünlü öğreticiler, düşünürler yetiştirmiştir. Güzel söz söyleme, heykelcilik, matematik en önemli ders konularıdır. M.S. 526 yılındaki büyük zelzelede 300 bin insanın öldüğü söylendiğine göre, o yıllarda, burada bir milyona yakın insan ya'ıyor olabilir. Bu büyük zelzeleden sonra Antakya o görkemli günlerine bir daha ula'amadı. Zeus, Apollon ve Afrodit başta olmak üzere tüm Yunan-Roma tanrılarının ziyaret etti, Bereket Tanrısı Tike'nin koruduğu Antakya'yı bir panele sığdırmak güç. Sözlerimi bir yazarımızın, Tarihte Mardin adlı eserinde yer alan şu sözüyle bitirmek istiyorum. "Eğer tarihin bir lezzeti varsa, o lezzetin ruhu, insanın gözünü ilk defa açtığı yurdunda gördüğü ışığın lezzetidir." Her Antakyalı, bu lezzeti Antakya'da rahatlıkla bulabilir.
Akdeniz'in doğusunda, Torosların uzantısı Amanos ile Habib Neccar Dağları'nın önündeki Amik Ovası'nda kurulmuş olan Antakya, en az 4 - 5 bin yıllık, belki de 10 bin yıllık kent geçmişi olan Roma döneminde de Dünya'nın üç dört büyük kentinden biri idi. "Doğunun incisi, "Doğunun Kraliçesi" v.b adlarla anıla gelen Antakya, İsa'nın havarisi Petrus'un ilk kiliseyi kurduğu ve ilk ayini yaptığı yer olarak bilinir. Hıristiyanlık açısından çok önemli bir kent olan Antakya, Doğu ile Batı kiliselerinin kopmasından önce Hıristiyan âleminin 4 patriklik merkezinden biriydi (diğer üçü, Roma, İstanbul, Kudüs) ve hemen Roma'nın arkasından geliyordu. O zamanki bütün kentler gibi bir nehir kenarında kurulmuş, güvenlik nedeni ile de sırtını dağa vermiŞ. Kuran'ın Yasin suresinde anlatılan bir olay vardır. İsa peygamber önce Şemun ve Yuhanna adlarında iki elçiyi Antakya'ya göndererek halkı yeni dine çağırır, sonra üçüncü elçi olarak Yunus'u gönderir. Halk bu elçileri öldürmek üzereyken, kentin öteki ucundan koşarak biri gelir. Bu kişi, hayatını put yaparak kazanan marangoz Habibi Neccar'dır. Habib, kendinin de iman ettiğini söyleyerek halkı imana davet eder, ama kafası kesilerek cezalandırılır. Rivayete göre, kesik başı elinde olduğu halde Antakya sokaklarında iki gün dolaşmıştır. Aslında Habibi Neccar ölmemiş, 2 bin yıldır yaşıyor. Antakya Şehrinin sırtını verdiği görkemli dağınadı Habibi Neccar. Kitabı Mukaddes'in "Resullerin İşleri" bölümünde belirtildiği üzere "şakirtlerin (İsa'ya inananlar) Hıristiyan diye çağrılması önce Antakya'da oldu". Antakya, Büyük iskender zamanında, komutanlardan Antiokus tarafından yeniden kurulmuş... Sonra Roma döneminin en görkemli sayfiye kenti olmuş. Defne ( Harbiye ) Romalı varsılların yaşadığı bir yer. Olimpiyatları finanse eden Musevi varsıllar da burada yaşarlar. Ben Hur olayını hatırlayalım. Büyük bir mutlulukla söyleyebilirim ki, tarihte çoğu kez çekişme ve mücadele olarak ortaya çıkan din-ler arası ilişkiler, kentimizde karşılıklı anlayış ve diyalogla insan mutluluğuna katkı sağlamış ve dayanışma haline gelmiştir. Kısacası Antakya, diller ve dinler mozaiği bir kent... Sırasıyla, Asur, Pers, Grek, Roma, Selçuklu, Osmanlı yönetimlerinden geçen Antakya; günümüzde Musevi, Hıristiyan, Alevi, Sünni, Bahaî... olarak çok renkli, çok dinli yaşamını bir hoşgörü kenti olarak sürdürmektedir. Roma'ya gidip gelmekten usanan Roma İmparatorları, bir ara Antakya'yı geçici olarak Başkent yaparlar. Her zafer sonrası Roma komutanları Antakya'ya yeni eserler kazandırıp, her tarafı heykellerle, saraylarla, köşklerle bezerler. 'imdi, Müzede bulunan mozaik-lerin çoğu o yapıların yer ve duvarlarını süsleyen mozaiklerdir. Kurtuluş Caddesi, dünyada ilk kez aydınlatılan ünlü Herod Caddesidir. Caddenin sonunda dört ayak üzerine oturtulmuş Apollon Heykeli vardır. Bu bölgeeskiden beri zeytini bol ve ucuz bir yer. Caddenin iki yanı boylu boyunca zeytinyağı çıraları ile donatılmı'tır. Her akşam kent çıracıları bunları yakar. Aydınlatılmış cadde, eğlence yerleri, halk lokantaları, hamamlar, ha-vuzlar, çalgı hanelerle doludur. 'imdi bile eğlenceye çok düşkün olan Antakyalılar, gece yarılarına kadar bu-ralarda eğlenirlerdi. Antakya o dönemin rakipsiz turizm merkezidir. Zengindir, zevklidir, ho'görülüdür. Antakya Akademisi dünyaca ünlü bir akademidir. Ünlü öğreticiler, düşünürler yetiştirmiştir. Güzel söz söyleme, heykelcilik, matematik en önemli ders konularıdır. M.S. 526 yılındaki büyük zelzelede 300 bin insanın öldüğü söylendiğine göre, o yıllarda, burada bir milyona yakın insan ya'ıyor olabilir. Bu büyük zelzeleden sonra Antakya o görkemli günlerine bir daha ula'amadı. Zeus, Apollon ve Afrodit başta olmak üzere tüm Yunan-Roma tanrılarının ziyaret etti, Bereket Tanrısı Tike'nin koruduğu Antakya'yı bir panele sığdırmak güç. Sözlerimi bir yazarımızın, Tarihte Mardin adlı eserinde yer alan şu sözüyle bitirmek istiyorum. "Eğer tarihin bir lezzeti varsa, o lezzetin ruhu, insanın gözünü ilk defa açtığı yurdunda gördüğü ışığın lezzetidir." Her Antakyalı, bu lezzeti Antakya'da rahatlıkla bulabilir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat