Odrin'in LANETİ

Stok Kodu:
9786052010716
Boyut:
135-210
Sayfa Sayısı:
208
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2020-05
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
4.50
3.60
9786052010716
498679
Odrin'in LANETİ
Odrin'in LANETİ
3.6
İnsan için kendi ihtirasından daha büyük bir düşmanı yoktur.
Diğer bütün düşmanlarının mucidi de yine kendi ihtirasıdır.
Bu tutkulara yenik düşenlerin bedel ödediği bir dünya.
İki akademisyenin geçmişte yaşadıkları
gençlik aşklarının bedeli; gün yüzüne çıkan acı gerçek.
Kurbanları ise genç bedenler.
Tarihte 'Getae' diye bilinen bölgede yapılan
bir kazı çalışması.
Uluslararası tarihi eser kaçakçılarının güç savaşları. Edirne'de son bulan küçük altın heykelcik
"Odrin'in" heyecan yüklü bir serüveni.
Yeraltında harbe hazır bekleyen iblis ordularının cümbür cemaat halaya başlamasıyla
ayağının altında ki toprakta beşik gibi sallanmaya başladı. İsrafil, sura üflemiş gibi zaman
ve mekân birden ters yüz oldu. Gökyüzünü sığırcıklar kapladı. Kuşlar kanat çırpışlarıyla
batan güneşi uğurluyor ve günışığının bulutlarda kalan eflatun şekerini aralarında pay
ediyorlardı ki sığırcıklar apansızın kayboldular. Ortalığı yoğun bir toz bulutu kapladı.
Yükselen tozlar yoğunlaşarak dans eden bir balerin suretine dönüştüler. Düşsel suretin
Vakit kaybetmeksizin, insanlık kadar eski bir ayini başlattı.
"İhanetin bedelini ödeyeceksiniz?" diye bağırmaya başladı. Ağzından çıkan salyalar
etrafa saçılırken ruhunun kulağında ölüm tanrısı Hades'in sesini duydu. "İhanetler
affedilemez," dedi insandan çok daha kötü ve merhametsiz mitolojik tanrı.
O da tutkunun ve aşkın insanı getirip bıraktığı son kapıda, öldürme arzusundaydı. Artık
buradan dönüş yoktu. Sunağın bir köşesine bıraktığı heykelciği eline aldı. Ölüm tanrısının
sözünü dinledi. Ve bütün gücüyle kadının ve erkeğin başına vurdu. Sonra buz kırarcasına
şehvetle bir daha, bir daha vurdu. Vurdukça hıncını alamadı. Kadının ve erkeğin kafatası
tamamen dağılana kadar vurmaya devam etti. Müze bahçesi güneş kızılına
döndü. Kızıldan ziyade bu bir alacakaranlık çöküşüydü. Kurbanların başından kopan
kemik ve et parçaları etrafa saçıldı. O anlarda görüntü renksizleşti, renksizlik korku
vaktidir. Korktu, korkuyla hışımla, kaçarken acıyla öyle bir çığlık attı ki ağaçlar rükuya
durdu, mermer sütunlar devrilecek gibi oldu.
Kıyamet provası gibi yoğun ve korkunç bir hikâyeydi bu.
İnsan için kendi ihtirasından daha büyük bir düşmanı yoktur.
Diğer bütün düşmanlarının mucidi de yine kendi ihtirasıdır.
Bu tutkulara yenik düşenlerin bedel ödediği bir dünya.
İki akademisyenin geçmişte yaşadıkları
gençlik aşklarının bedeli; gün yüzüne çıkan acı gerçek.
Kurbanları ise genç bedenler.
Tarihte 'Getae' diye bilinen bölgede yapılan
bir kazı çalışması.
Uluslararası tarihi eser kaçakçılarının güç savaşları. Edirne'de son bulan küçük altın heykelcik
"Odrin'in" heyecan yüklü bir serüveni.
Yeraltında harbe hazır bekleyen iblis ordularının cümbür cemaat halaya başlamasıyla
ayağının altında ki toprakta beşik gibi sallanmaya başladı. İsrafil, sura üflemiş gibi zaman
ve mekân birden ters yüz oldu. Gökyüzünü sığırcıklar kapladı. Kuşlar kanat çırpışlarıyla
batan güneşi uğurluyor ve günışığının bulutlarda kalan eflatun şekerini aralarında pay
ediyorlardı ki sığırcıklar apansızın kayboldular. Ortalığı yoğun bir toz bulutu kapladı.
Yükselen tozlar yoğunlaşarak dans eden bir balerin suretine dönüştüler. Düşsel suretin
Vakit kaybetmeksizin, insanlık kadar eski bir ayini başlattı.
"İhanetin bedelini ödeyeceksiniz?" diye bağırmaya başladı. Ağzından çıkan salyalar
etrafa saçılırken ruhunun kulağında ölüm tanrısı Hades'in sesini duydu. "İhanetler
affedilemez," dedi insandan çok daha kötü ve merhametsiz mitolojik tanrı.
O da tutkunun ve aşkın insanı getirip bıraktığı son kapıda, öldürme arzusundaydı. Artık
buradan dönüş yoktu. Sunağın bir köşesine bıraktığı heykelciği eline aldı. Ölüm tanrısının
sözünü dinledi. Ve bütün gücüyle kadının ve erkeğin başına vurdu. Sonra buz kırarcasına
şehvetle bir daha, bir daha vurdu. Vurdukça hıncını alamadı. Kadının ve erkeğin kafatası
tamamen dağılana kadar vurmaya devam etti. Müze bahçesi güneş kızılına
döndü. Kızıldan ziyade bu bir alacakaranlık çöküşüydü. Kurbanların başından kopan
kemik ve et parçaları etrafa saçıldı. O anlarda görüntü renksizleşti, renksizlik korku
vaktidir. Korktu, korkuyla hışımla, kaçarken acıyla öyle bir çığlık attı ki ağaçlar rükuya
durdu, mermer sütunlar devrilecek gibi oldu.
Kıyamet provası gibi yoğun ve korkunç bir hikâyeydi bu.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat