Türk Ulusçuluğunun İnşası

Stok Kodu:
9789756768082
Boyut:
135-195
Sayfa Sayısı:
304
Basım Yeri:
Ankara
Basım Tarihi:
2000-02
%20 indirimli
1.94
1.55
9789756768082
25141
Türk Ulusçuluğunun İnşası
Türk Ulusçuluğunun İnşası
1.554
Ulusçulukla ilgili son zamanlardaki çalışmalar, ulusun ezeli bir kavram veya varlık olmadığı, genellikle sanayi toplumunun bir sonucu olarak oluştuğu vurgusuna merkezi bir yer ayırmışlardır. Hatta bir "devlet kuran ulus" gibi metafizik bir kurgunun alaşağı edildiği, onun yerine "bir ulus kuran devlet" mefhumunun yerleşmiş olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Sanayi toplumunun bir sonucu olarak ortaya çıkan modern ulusçuluklar, kuşkusuz geleneksel toplumun bir çok ilişki biçimlerinin yerine bir çok başka yeni ilişki biçimlerini ikame etmişlerdir. En önemli ikame işlemleri de bizzat "ulus" olarak ifade edilen ilişkilerin kendisi olmuştur. Türk milletinin şekillenmesine eşlik etmiş ve bu sürece büyük ölçüde etkide bulunmuş entelektüel tartışmalar bu kitabın merkezi konusudur. Türkçülüğün inşa sürecinde; geliştirdikleri teorik yaklaşımlarla ve pratikteki etkinlikleriyle ön plana çıkan Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp in çabaları, bir Türk milletini tanımaktan ziyade inşa edici bir çaba olarak okunmaktadır. Yaşadıkları bölgelerin dünya siyasi gelişmelerine ve koşullarına bağlı olarak Türk ulusçuluğunu, düşüncelerinin temeline koymuşlar ve belli aşamalardan geçerek biçimlenmesini sağlamışlardır. Akçura nın tanım ve önerilerini topluma bağlı olarak yaparken, Gökalp inse devlete dayanarak yapmış olması, aralarındaki en temel farkı teşkil etmiştir. Avrupa da hem birbirinin içinde hem de birbirine karşıt iki süreç olan "devlet kurmak" (Hegelyen paradigma) ile "ulus-kurmak" (Herderyen paradigma) süreçlerinin oluşturduğu ve ulusçuluk sürecini anlamak açısından son derece önemli olan; Türk toplumunda da Gökalp ve Akçura nın görüşlerinde ayrı ayrı temsil edilen gerilim, bu biçimiyle Osmanlı da da Orta Asya Türk toplumlarında da gözlenmez. Çünkü iki ayrı durum her iki toplumda ayrı ayrı yaşanmıştır. Osmanlı nın son döneminde Türkçülük, Türk irredentizmi biçiminde ele alınırken, Cumhuriyet in kuruluş aşamasında Anadolu Türkçülüğü ne dayalı bir teritoryal anlayışla dönüşmüştür. Böylelikle Türkçülük sınırlı bir siyaset şeklinde geliştirilmeye çalışılmıştır. Teritoryal temelde oluşturulan ikinci yaklaşım, Osmanlılık siyasetine sahip çıkmadığı için bir medeniyet değişikliği biçiminde geliştirilmiştir. Türkçülük ise ulusal kültür çerçevesinde Batılılaşmayla bağlantılı olarak ulus-devletin ideolojisi haline gelmiştir. Mehmet Karakaş, Türk ulusçuluğunun inşasını; ulus, ulusçuluk ve ulus-devlet kavramları çerçevesinde değerlendirmeye çalışırken, konuyu bir tarihsel boyutundan ziyade söylem analizi düzeyinde ele almakta; Türk toplumunu kayıtlayan sorunlardan biri olan ulusçuluğun izini, sosyolojinin kavram ve metodolojisi çerçevesinde sürmeye çalışmaktadır.
Ulusçulukla ilgili son zamanlardaki çalışmalar, ulusun ezeli bir kavram veya varlık olmadığı, genellikle sanayi toplumunun bir sonucu olarak oluştuğu vurgusuna merkezi bir yer ayırmışlardır. Hatta bir "devlet kuran ulus" gibi metafizik bir kurgunun alaşağı edildiği, onun yerine "bir ulus kuran devlet" mefhumunun yerleşmiş olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Sanayi toplumunun bir sonucu olarak ortaya çıkan modern ulusçuluklar, kuşkusuz geleneksel toplumun bir çok ilişki biçimlerinin yerine bir çok başka yeni ilişki biçimlerini ikame etmişlerdir. En önemli ikame işlemleri de bizzat "ulus" olarak ifade edilen ilişkilerin kendisi olmuştur. Türk milletinin şekillenmesine eşlik etmiş ve bu sürece büyük ölçüde etkide bulunmuş entelektüel tartışmalar bu kitabın merkezi konusudur. Türkçülüğün inşa sürecinde; geliştirdikleri teorik yaklaşımlarla ve pratikteki etkinlikleriyle ön plana çıkan Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp in çabaları, bir Türk milletini tanımaktan ziyade inşa edici bir çaba olarak okunmaktadır. Yaşadıkları bölgelerin dünya siyasi gelişmelerine ve koşullarına bağlı olarak Türk ulusçuluğunu, düşüncelerinin temeline koymuşlar ve belli aşamalardan geçerek biçimlenmesini sağlamışlardır. Akçura nın tanım ve önerilerini topluma bağlı olarak yaparken, Gökalp inse devlete dayanarak yapmış olması, aralarındaki en temel farkı teşkil etmiştir. Avrupa da hem birbirinin içinde hem de birbirine karşıt iki süreç olan "devlet kurmak" (Hegelyen paradigma) ile "ulus-kurmak" (Herderyen paradigma) süreçlerinin oluşturduğu ve ulusçuluk sürecini anlamak açısından son derece önemli olan; Türk toplumunda da Gökalp ve Akçura nın görüşlerinde ayrı ayrı temsil edilen gerilim, bu biçimiyle Osmanlı da da Orta Asya Türk toplumlarında da gözlenmez. Çünkü iki ayrı durum her iki toplumda ayrı ayrı yaşanmıştır. Osmanlı nın son döneminde Türkçülük, Türk irredentizmi biçiminde ele alınırken, Cumhuriyet in kuruluş aşamasında Anadolu Türkçülüğü ne dayalı bir teritoryal anlayışla dönüşmüştür. Böylelikle Türkçülük sınırlı bir siyaset şeklinde geliştirilmeye çalışılmıştır. Teritoryal temelde oluşturulan ikinci yaklaşım, Osmanlılık siyasetine sahip çıkmadığı için bir medeniyet değişikliği biçiminde geliştirilmiştir. Türkçülük ise ulusal kültür çerçevesinde Batılılaşmayla bağlantılı olarak ulus-devletin ideolojisi haline gelmiştir. Mehmet Karakaş, Türk ulusçuluğunun inşasını; ulus, ulusçuluk ve ulus-devlet kavramları çerçevesinde değerlendirmeye çalışırken, konuyu bir tarihsel boyutundan ziyade söylem analizi düzeyinde ele almakta; Türk toplumunu kayıtlayan sorunlardan biri olan ulusçuluğun izini, sosyolojinin kavram ve metodolojisi çerçevesinde sürmeye çalışmaktadır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat