Türkiye'de Alevilik Alevileri Anlamaya Çalışmak

Stok Kodu:
9789758916764
Boyut:
145-215
Sayfa Sayısı:
256
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2011-4
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
6.95
5.56
9789758916764
132212
Türkiye'de Alevilik
Türkiye'de Alevilik Alevileri Anlamaya Çalışmak
5.56
Dünyanın en güzel ve en zengin coğrafyalarından biri olan Anadoluda yaşıyoruz. Tarih boyunca binlerle ifade edebileceğimiz görüşler, dinler ve gelenekler yaşandı bu topraklarda. Yine binlerle kabileler, aşiretler ve kavimler boy gösterdi Anadoluda. Çok medeniyetler geldi geçti. Kendileri gitti ama adları, şanları kaldı. Yaşadıkları mekânlardan sütunlar kaldı. Büyük taşlardan yaptıkları lahitler kaldı. Desen desen, sütun başlarını birbirine bağlayan kemerler kaldı. Dokuz kat üst üste şehir kalıntıları (Truva) kaldı. İlk paranın basıldığı Sart kaldı. Binlerce kişinin bir araya gelip eğlendiği, tiyatro seyrettiği Aspendos kaldı. Gemilerin hakiki zeytinyağlarını yüklediği anforaların özenle yerleştirildiği, gemilerin zevkle yanaştığı liman kentleri Smirna, Efes ve Foça kaldı. Kendilerini dünyadan koparıp ibadetlerini huşu içerisinde yapmak için dağların böğründe inşa ettikleri Sümela Manastırı kaldı. İlk Hıristiyanların samimi yakarışlarının, ayinlerinin yankılandığı yeraltı şehirleriyle dolu Kapadokya kaldı. Anadoluya koşarak gelen, samimi insanların içten duaları kaldı. İncilde anlatılan kiliseler ve Meryem Ananın evi kaldı. İnsan eliyle yapılan dünyanın en büyük kubbeli binası Ayasofya kaldı. İpek yolunda kervanların rahatça gidebilmesi için dizi dizi taşlarla döşenmiş kral yolu kaldı. İlk insan topluluklarından bize haberler taşıyan mağaralar kaldı. Herkes geldi ve gitti. Gidenlerden kalanlar ve kalanlardan bizim görebildiklerimiz hep aynı musikiyi söyledi. Anadolu Anadolu Anadolu 1071 yılının 26 Ağustos Cuma günü yeni bir şimşek çaktı Malazgirt Ovasında. Cuma namazından sonra Bizans ve Türk Orduları savaştı. Çakan şimşek, arkadan gelecek ikindi yağmurlarının habercisiydi. Bereket, bolluk ve gökkuşağı renkleriyle saracak il il, köy köy yepyeni bir milletin, yepyeni bir medeniyetini haber veriyordu. Orta Asya bozkırlarının yanık buğday tenli, gökçe bakışlı, hafif çekik gözlü olan Türkleri geldi. Koşan atların nallarından çıkan ateşe ve arkada bırakılan toz dumana yeni bir tarih yazılacaktı. Alparslanın açtığı kapıdan en Sünnîsinden en Alevîsine, en Kürdünden en Türküne insanlar koşarak girdi. Mezhepleri, ırkları, aşiretleri ayrı olan bir insan selinin tek ortak yönü vardı: Müslüman oluşlarıydı. Başlarında Horasan Erenleri vardı. Her aşiret dervişleriyle geldi, dervişleriyle yurt tuttu
Dünyanın en güzel ve en zengin coğrafyalarından biri olan Anadoluda yaşıyoruz. Tarih boyunca binlerle ifade edebileceğimiz görüşler, dinler ve gelenekler yaşandı bu topraklarda. Yine binlerle kabileler, aşiretler ve kavimler boy gösterdi Anadoluda. Çok medeniyetler geldi geçti. Kendileri gitti ama adları, şanları kaldı. Yaşadıkları mekânlardan sütunlar kaldı. Büyük taşlardan yaptıkları lahitler kaldı. Desen desen, sütun başlarını birbirine bağlayan kemerler kaldı. Dokuz kat üst üste şehir kalıntıları (Truva) kaldı. İlk paranın basıldığı Sart kaldı. Binlerce kişinin bir araya gelip eğlendiği, tiyatro seyrettiği Aspendos kaldı. Gemilerin hakiki zeytinyağlarını yüklediği anforaların özenle yerleştirildiği, gemilerin zevkle yanaştığı liman kentleri Smirna, Efes ve Foça kaldı. Kendilerini dünyadan koparıp ibadetlerini huşu içerisinde yapmak için dağların böğründe inşa ettikleri Sümela Manastırı kaldı. İlk Hıristiyanların samimi yakarışlarının, ayinlerinin yankılandığı yeraltı şehirleriyle dolu Kapadokya kaldı. Anadoluya koşarak gelen, samimi insanların içten duaları kaldı. İncilde anlatılan kiliseler ve Meryem Ananın evi kaldı. İnsan eliyle yapılan dünyanın en büyük kubbeli binası Ayasofya kaldı. İpek yolunda kervanların rahatça gidebilmesi için dizi dizi taşlarla döşenmiş kral yolu kaldı. İlk insan topluluklarından bize haberler taşıyan mağaralar kaldı. Herkes geldi ve gitti. Gidenlerden kalanlar ve kalanlardan bizim görebildiklerimiz hep aynı musikiyi söyledi. Anadolu Anadolu Anadolu 1071 yılının 26 Ağustos Cuma günü yeni bir şimşek çaktı Malazgirt Ovasında. Cuma namazından sonra Bizans ve Türk Orduları savaştı. Çakan şimşek, arkadan gelecek ikindi yağmurlarının habercisiydi. Bereket, bolluk ve gökkuşağı renkleriyle saracak il il, köy köy yepyeni bir milletin, yepyeni bir medeniyetini haber veriyordu. Orta Asya bozkırlarının yanık buğday tenli, gökçe bakışlı, hafif çekik gözlü olan Türkleri geldi. Koşan atların nallarından çıkan ateşe ve arkada bırakılan toz dumana yeni bir tarih yazılacaktı. Alparslanın açtığı kapıdan en Sünnîsinden en Alevîsine, en Kürdünden en Türküne insanlar koşarak girdi. Mezhepleri, ırkları, aşiretleri ayrı olan bir insan selinin tek ortak yönü vardı: Müslüman oluşlarıydı. Başlarında Horasan Erenleri vardı. Her aşiret dervişleriyle geldi, dervişleriyle yurt tuttu
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat