Ziya Gökalp Sosyolojisinin Temel İlkeleri

Stok Kodu:
1000000046618
Sayfa Sayısı:
336
Basım Yeri:
İstanbul
Basım Tarihi:
1998
%20 indirimli
5.25
4.20
1000000046618
63538
Ziya Gökalp Sosyolojisinin Temel İlkeleri
Ziya Gökalp Sosyolojisinin Temel İlkeleri
4.20
Ölümünden 74 yıl sonra Gökalp in ülkemizdeki kavram tartışmalarına bir ışık tutup tutmayacağı meselesi, bugün her aydının aklına gelebilecek hususlardan en önemlisini teşkil etmektedir. Bir vakitler, bir başka türdeki kaotik durumu yaşayan toplumumuza uzlaştırıcı ve gerçekci nitelikleriyle yön veren Gökalpci düşüncenin, günümüz değişen şartları karşısındaki yerini tespit etmek yararlı olacaktır. Çünki, birçok toplum meselelerimizin çözümlenmesinde bugün bile aydınlarımızın çoğu kez tanzimat (Reform) doğmalarından ileri gidemediğini biliyoruz. Bu bakımdan, Gökalpci düşünce biçiminin yeni bir eleştirisini ortaya koymak, hem onun sosyoloji sistemini belirtmek hem de farklılaşan veya zindeliğini kaybetmeyen yönlerini anlamamız açısından önemlidir kanaatindeyiz. Bunun için de, herşeyden önce Gökalp sosyolojisinin özünü teşkil eden; kültür (hars), uygarlık (medeniyet) ve Batılılaşma (Asrileşme, Garplılaşma) kavramlarının günümüz açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Kanaatımca, böyle bir açıklama tarzı, ülkemizde henüz tartışma konusu olmakta devam eden birçok sosyal, ekonomik ve kültürel meselelere katkıda bulunması bakımından faydalı olacaktır. Ziya Gökalp Sosyolojisinin Temel İlkeleri adlı bu incelemenin ikinci baskısı yapılırken, aradan geçen on yıllık bir dönemde Gökalpçı düşünce sisteminde neyin değiştiği, neyin özelliklerini koruduğu hususunda önemle durmak gerekirdi. Bu nedenle, esere dört önemli bölümü eklemeyi yararlı buldum. Bunlardan biri, Milli Eğitim sistemimizde kimlik olgusunun ortaya çıkışı, bu oluşuma Gökalpçı yaklaşımların neler olabileceğinin tesbitidir. İkincisi, Gökalp te halk kültürü önemli bir hareket noktasıdır. O, milli kültürün kaynağı olarak halk kültürünü kabul etmektedir. Ancak, günümüzde hızlı teknolojik ilerleme ve sanayileşme süreci yeni oluşumları da gündeme getirmektedir. Kitle kültürü (mass society) bu açıdan dikkat çekicidir. Kitle-kültürü, halk kültürü benzeşim ve farklılaşmaları neler olabilir? Halk-kültürünün bu yeni gelişimler karşısındaki yeri ve mahiyeti nedir? Hatta en önemlisi kitle kültürü açısından ferdiyetçiliğin görünümü ne durumdadır? Bütün bunlar tartışılması gereken hususlardır. Gökalp sosyolojisinde bu konulara yeni bakış açıları kazandırmak ve Türk sosyolojisinin zengin boyutlarını belirlemek gerekir. Sanayi toplumu olanca hızı ile ilerlemektedir. Ülkemiz, komünizmin yıkılmasıyla da kapitalist sürecin içine girmiş, tüm kurallarını benimsemiştir. Devlet-fert ilişkileri, dengeli yapısından koparılmış, ferdiyetçi (bireyci) bir doğrultuda değişime uğramaktadır. Böyle bir arenada toplumsal ilişkiler, sorumlulukları nasıl belirleyebileceğiz? Toplum değerleri ve dayanışma anlayışına nasıl yaklaşabileceğiz? Çünkü, kitle kültürü her türlü bütünleşmeyi yıkıyor ve toplumsal varlık adeta parçalı bir görünümü yansıtan kabile gruplaşmalarına dönüşüyor. Michel Maffesoli nin de isabetle belirttiği gibi, biz bugün adeta kabileler dönemi bir zamanda yaşamaktayız. Bu kabileler, Coca Cola sömürgeciliğinin, takma adların ve benzer tüketici kültürlerin dokusu içinde örgütlenmiştir. Özellikle, toplumsal kollektivitenin moda ve kılık kıyafete dayalı yeni biçimleri yanında McDonald s kolonizasyonu günümüzün kabile yaşantısının birer yansımalarıdır. Bu nedenle, halk kültürü karşısında yeni bir olgu olarak sahneye çıkan kitle kültürünün boyutlarını Gökalp sosyolojisi açısından irdelemek dikkat çekici olsa gerek. Bir diğer bölüm de, Gökalp in derin eleştiri konusu yapmış olduğu Osmanlı kimliğidir. Gökalp, Osmanlı toplum yapısını kültürel açıdan eleştiren bir düşünürümüzdür. Halkaydın ikilemini ele alırken de, bu farklılaşmanın Enderuni kökeninden-gelen ve Tanzimatla Batılı okullarda yetişen kozmopolit entelijansiyanın oluşturduğu kültür yerine ağırlığı halka, milli kültüre kaydırmıştır. Gerçekte Osmanlı kimliği nedir? Milli midir? Kozmopolit midir? Bütün bunlar belirlenmeli ve tartışılmalıdır. Türk siyasal sistemi üzerinde Gökalp in bakış açısı da milli oluşumu belirler. O, aristokrasiye, belirli zümre ve sınıfın yönetimi ve hakimiyetine karşıdır. Halkın, halk tarafından yönetimi, Gökalpçı düşüncenin özünü oluşturur. Halksız demokrasi veya Türk toplumunun siyasal yapısını ele alan dördüncü bölümde, Osmanlı toplumunun sivil kuruluşlar, ferdiyetçi yaklaşımlar açısından demokratik modele açık bulunmadığı belirtilmekte, özellikle imtiyazlı yapısı tartışılmaktadır. Burada Gökalpçı görüşler titiz bir biçimde incelenmiştir. Gökalp in, bir bakıma 21. yüzyıla girerken, yeniden-gözden geçirilmesi, değerlendirilmesi Türk sosyolojisinin gelişimi açısından önemlidir.
Ölümünden 74 yıl sonra Gökalp in ülkemizdeki kavram tartışmalarına bir ışık tutup tutmayacağı meselesi, bugün her aydının aklına gelebilecek hususlardan en önemlisini teşkil etmektedir. Bir vakitler, bir başka türdeki kaotik durumu yaşayan toplumumuza uzlaştırıcı ve gerçekci nitelikleriyle yön veren Gökalpci düşüncenin, günümüz değişen şartları karşısındaki yerini tespit etmek yararlı olacaktır. Çünki, birçok toplum meselelerimizin çözümlenmesinde bugün bile aydınlarımızın çoğu kez tanzimat (Reform) doğmalarından ileri gidemediğini biliyoruz. Bu bakımdan, Gökalpci düşünce biçiminin yeni bir eleştirisini ortaya koymak, hem onun sosyoloji sistemini belirtmek hem de farklılaşan veya zindeliğini kaybetmeyen yönlerini anlamamız açısından önemlidir kanaatindeyiz. Bunun için de, herşeyden önce Gökalp sosyolojisinin özünü teşkil eden; kültür (hars), uygarlık (medeniyet) ve Batılılaşma (Asrileşme, Garplılaşma) kavramlarının günümüz açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Kanaatımca, böyle bir açıklama tarzı, ülkemizde henüz tartışma konusu olmakta devam eden birçok sosyal, ekonomik ve kültürel meselelere katkıda bulunması bakımından faydalı olacaktır. Ziya Gökalp Sosyolojisinin Temel İlkeleri adlı bu incelemenin ikinci baskısı yapılırken, aradan geçen on yıllık bir dönemde Gökalpçı düşünce sisteminde neyin değiştiği, neyin özelliklerini koruduğu hususunda önemle durmak gerekirdi. Bu nedenle, esere dört önemli bölümü eklemeyi yararlı buldum. Bunlardan biri, Milli Eğitim sistemimizde kimlik olgusunun ortaya çıkışı, bu oluşuma Gökalpçı yaklaşımların neler olabileceğinin tesbitidir. İkincisi, Gökalp te halk kültürü önemli bir hareket noktasıdır. O, milli kültürün kaynağı olarak halk kültürünü kabul etmektedir. Ancak, günümüzde hızlı teknolojik ilerleme ve sanayileşme süreci yeni oluşumları da gündeme getirmektedir. Kitle kültürü (mass society) bu açıdan dikkat çekicidir. Kitle-kültürü, halk kültürü benzeşim ve farklılaşmaları neler olabilir? Halk-kültürünün bu yeni gelişimler karşısındaki yeri ve mahiyeti nedir? Hatta en önemlisi kitle kültürü açısından ferdiyetçiliğin görünümü ne durumdadır? Bütün bunlar tartışılması gereken hususlardır. Gökalp sosyolojisinde bu konulara yeni bakış açıları kazandırmak ve Türk sosyolojisinin zengin boyutlarını belirlemek gerekir. Sanayi toplumu olanca hızı ile ilerlemektedir. Ülkemiz, komünizmin yıkılmasıyla da kapitalist sürecin içine girmiş, tüm kurallarını benimsemiştir. Devlet-fert ilişkileri, dengeli yapısından koparılmış, ferdiyetçi (bireyci) bir doğrultuda değişime uğramaktadır. Böyle bir arenada toplumsal ilişkiler, sorumlulukları nasıl belirleyebileceğiz? Toplum değerleri ve dayanışma anlayışına nasıl yaklaşabileceğiz? Çünkü, kitle kültürü her türlü bütünleşmeyi yıkıyor ve toplumsal varlık adeta parçalı bir görünümü yansıtan kabile gruplaşmalarına dönüşüyor. Michel Maffesoli nin de isabetle belirttiği gibi, biz bugün adeta kabileler dönemi bir zamanda yaşamaktayız. Bu kabileler, Coca Cola sömürgeciliğinin, takma adların ve benzer tüketici kültürlerin dokusu içinde örgütlenmiştir. Özellikle, toplumsal kollektivitenin moda ve kılık kıyafete dayalı yeni biçimleri yanında McDonald s kolonizasyonu günümüzün kabile yaşantısının birer yansımalarıdır. Bu nedenle, halk kültürü karşısında yeni bir olgu olarak sahneye çıkan kitle kültürünün boyutlarını Gökalp sosyolojisi açısından irdelemek dikkat çekici olsa gerek. Bir diğer bölüm de, Gökalp in derin eleştiri konusu yapmış olduğu Osmanlı kimliğidir. Gökalp, Osmanlı toplum yapısını kültürel açıdan eleştiren bir düşünürümüzdür. Halkaydın ikilemini ele alırken de, bu farklılaşmanın Enderuni kökeninden-gelen ve Tanzimatla Batılı okullarda yetişen kozmopolit entelijansiyanın oluşturduğu kültür yerine ağırlığı halka, milli kültüre kaydırmıştır. Gerçekte Osmanlı kimliği nedir? Milli midir? Kozmopolit midir? Bütün bunlar belirlenmeli ve tartışılmalıdır. Türk siyasal sistemi üzerinde Gökalp in bakış açısı da milli oluşumu belirler. O, aristokrasiye, belirli zümre ve sınıfın yönetimi ve hakimiyetine karşıdır. Halkın, halk tarafından yönetimi, Gökalpçı düşüncenin özünü oluşturur. Halksız demokrasi veya Türk toplumunun siyasal yapısını ele alan dördüncü bölümde, Osmanlı toplumunun sivil kuruluşlar, ferdiyetçi yaklaşımlar açısından demokratik modele açık bulunmadığı belirtilmekte, özellikle imtiyazlı yapısı tartışılmaktadır. Burada Gökalpçı görüşler titiz bir biçimde incelenmiştir. Gökalp in, bir bakıma 21. yüzyıla girerken, yeniden-gözden geçirilmesi, değerlendirilmesi Türk sosyolojisinin gelişimi açısından önemlidir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat